Tâ ki, nur-u iman ile ve Kur’ân’ın mehtabıyla istikbalimiz tenevvür etsin ve o gecemizin dehşet ve vahşeti, ünsiyet ve tenezzühe inkılâp etsin. Ve mütemadiyen mevt ve hayatın değişmesiyle seneler ve karnlar emvâcı üstünde hadsiz cenazeler binip ademe atılan dünyamız ve zeminimizde, Kur’ân-ı Hakîmin tezgâhında yapılan bir sefine-i mâneviye hükmüne geçen hakikat-i İslâmiyet içine girip, selâmetle o denizin üstünde gezip, tâ sahil-i selâmete çıkarak hayatımızın vazifesi bitsin. O denizin fırtınaları ve zelzeleleri, sinema perdeleri gibi tenezzühün manzaralarını tazelendirmekle, vahşet ve dehşet yerine, nazar-ı ibret ve tefekkürü keyiflendirerek okşayıp ışıklandırsın. Hem o sırr-ı Kur’ân’la, o terbiye-i Furkaniye ile, nefsimiz bize binmeyecek, merkûbumuz olup, bizi ona bindirip, hayat-ı ebediyemizin kazanmasına kuvvetli bir vasıtamız olsun.

Elhasıl: Madem insan, mahiyetinin câmiiyeti itibarıyla, sıtmadan müteellim olduğu gibi, arzın zelzele ve ihtizâzâtından ve kâinatın kıyamet hengâmında zelzele-i kübrâsından müteellim oluyor. Ve nasıl ki hurdebinî bir mikroptan korkar, ecrâm-ı ulviyeden zuhur eden kuyruklu yıldızdan dahi korkar. Hem nasıl ki hanesini sever, koca dünyayı da öyle sever. Hem nasıl ki küçük bahçesini sever; öyle de, hadsiz ebedî Cenneti dahi müştakane sever.

Elbette, böyle bir insanın Mâbudu, Rabbi, melcei, halâskârı, maksudu öyle bir Zat olabilir ki, umum kâinat Onun kabza-i tasarrufunda, zerrat ve seyyârat dahi taht-ı emrindedir.1 Elbette öyle bir insan daima Yunusvâri (a.s.) 2 لاَۤ اِلٰهَ اِلاَّ اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنِّى كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِينَ demeye muhtaçtır.

3 سُبْحَانَكَ لاَعِلْمَ لَنَاۤ اِلاَّ مَاعَلَّمْتَنَاۤ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : bk. Âl-i İmrân Sûresi, 3:180; Zümer Sûresi, 39:63; Şûrâ Sûresi, 42:12; Hadîd Sûresi, 57:10.
2 : “Senden başka ilâh yoktur. Seni her türlü noksandan tenzih ederim. Gerçekten ben kendine zulmedenlerden oldum.” Enbiyâ Sûresi, 21:87.
3 : “Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Muhakkak ki Sen, ilmi ve hikmeti herşeyi kuşatan Alîm-i Hakîmsin.” Bakara Sûresi, 2:32.
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

adem : yokluk
arz : yeryüzü
câmiiyet : geniş, kapsamlı oluş
ebedî : sonsuz
ecrâm-ı ulviye : gök cisimleri
elhasıl : kısaca, özetle
emvâc : dalgalar
hadsiz : sayısız
hakikat-i İslâmiyet : İslâmiyet gerçeği
halâskâr : kurtarıcı
hayat-ı ebediye : sonsuz hayat, âhiret hayatı
hengâmında : sırasında
hurdebinî : mikroskobik
ihtizâzât : sarsıntılar
inkılâp : dönüşme
istikbal : gelecek
kabza-i tasarruf : hüküm ve idare eden el
karn : asır, çağ
Kur’ân-ı Hakîm : sonsuz hikmetlerle dolu Kur’ân
mâbud : kendisine ibadet edilen
mahiyet : öz nitelik, özellik
maksud : kastedilen, hedef alınan şey
melce : sığınak
merkûb : binek
mevt : ölüm
müştakane : şevkle, çok isteyerek
müteellim : acı çeken
mütemadiyen : sürekli olarak
nazar-ı ibret : ibret gözüyle bakış
nefis : insanı lezzetlere, maddî menfaatlere sevk eden duygu
nur-u iman : iman aydınlığı
Rab : her bir varlığa muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah
sahil-i selâmet : güvenli yer
sefine-i mâneviye : mânevî gemi
selâmet : kötülüklerden kurtulma, esenlik
seyyârat : gezegenler
sırr-ı Kur’ân : Kur’ân’ın sırrı
taht-ı emir : emrinde, emri altında
tefekkür : düşünme
tenevvür etme : aydınlanma
tenezzüh : gezinti
terbiye-i Furkaniye : doğru ile yanlışı birbirinden ayıran Kur’ân’ın verdiği eğitim
umum : genel
ünsiyet : canayakınlık
vahşet : ürküntü, yabanîlik
Yunusvâri : Yunus gibi
zelzele-i kübrâ : büyük deprem, kıyamet
zemin : yeryüzü
zerrat : zerreler
zuhur etme : ortaya çıkma, görünme
Yükleniyor...