Zaman-ı Âdem’den beri bir kanundan hiçbir fert şüzûz etmemek ve hâricine çıkmamak olamaz. Evvelâ, bu kanun-u tenâsül, mebde’ itibârıyla, iki yüz bin envâ-ı hayvânâtın mebde’leriyle hark edilmiş ve nihâyet verilmiş.

Yani, en evvelki pederleri âdetâ Âdem’leri hükmünde, iki yüz bin o evvelki pederler, kanun-u tenâsülü hark etmişler. Peder ve valideden gelmemişler ve o kanun hâricinde vücud verilmiş.

Hem her baharda gözümüzle gördüğümüz, yüz bin envâın kısm-ı âzamı, hadsiz efradları, kanun-u tenâsül hâricinde -yaprakların yüzünde, taaffün etmiş maddelerde- o kanun hâricinde îcâd edilir.

Acaba mebdeinde ve hattâ her senede bu kadar şâzlarla yırtılmış, zedelenmiş bir kanunu, bin dokuz yüz senede bir ferdin şüzûzunu akla sığıştıramayan ve nusûs-u Kur’âniyeye karşı bir te’vîle yapışan bir akıl, kaç derece akılsızlık ettiğini kıyâs et.

O bedbahtların kanun-u tabiî tâbir ettiği şeyler, emr-i İlâhî ve irâde-i Rabbâniyenin küllî bir cilvesi olan âdetullah kanunlarıdır ki, Cenâb-ı Hak, o âdâtını bazı hikmet için değiştirir. Herşeyde ve her kanunda irâde ve ihtiyârının hükmettiğini gösterir. Hârikulâde bazı fertlerde hark-ı âdât eder. 1 اِنَّ مَثَلَ عِيسٰى عِنْدَ اللّٰهِ كَمَثَلِ اٰدَمَ fermânıyla bu hakikati gösterir.

Ömer Efendinin o doktora dâir ikinci suali:

O doktor, o meselede o kadar eblehâne hareket ediyor ki, sözlerini dinlemek yahut ehemmiyet verip cevap vermekten çok aşağıdır. Bu bîçâre, küfür ve îmân ortasını bulmak istiyor. Onun ehemmiyetsiz bahsine karşı değil, belki yalnız Ömer Efendinin istifsârına göre derim:

Me’mûrât ve menhiyât-ı şer’iyede illet, emr-i İlâhîdir ve nehy-i İlâhîdir. Maslahatlar ve hikmetler ise, müreccihtirler; emir ve nehyin taallûklarına ism-i Hakîm noktasında sebep olabilir.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Allah katında Îsâ’nın misali Âdem’in misali gibidir.” Âl-i İmrân Sûresi, 3:59.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Sekizinci Lem'a / Sonraki Risale: Onuncu Lem'a
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âdetullah : Allah’ın kâinatta uyguladığı kanun ve prensipler
bedbaht : kötü bahtlı
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan şeref ve yücelik sahibi Allah
eblehâne : ahmakçasına
efrad : fertler, bireyler
emr-i İlâhî : Allah’ın emri
envâ : türler, çeşit
envâ-ı hayvânât : hayvan türleri
evvel : önce
evvelâ : ilk olarak
fermân : emir, buyruk
hadsiz : sayısız, sınırsız
hakikat : doğru gerçek
hâriç : dış
hârikulâde : olağanüstü, şaşırtıcı derecede
hark : herhangi bir kanunun delinmesi, yırtılması, kanunu devre dışı bırakarak yaratma
hark-ı âdât : adetleri, kanunları delme, onları devre dışı bırakarak var etme
hikmet : bir gaye ve faydaya yönelik olarak, tam yerli yerinde olma
hükmetme : hakimiyeti altına alma
îcâd edilme : var edilme, yaratılma
ihtiyâr : irade, dileme, tercih etme gücü
illet : esas sebep, maksat
îmân : inanma
irâde : dileme, tercih, seçme gücü
irâde-i Rabbâniye : Allah’ın varlıkları istediği şekilde terbiye, tedbir ve idare etmesi
istifsâr : yorum isteme
itibâr : özellik
kanun : tabiat olaylarının bağlı olduğu değişmez kaide
kanun-u tabiî : tabiat kanunu
kanun-u tenâsül : üreme kanunu
kısm-ı âzam : büyük kısım
kıyâs etmek : karşılaştırmak
küfür : inkâr, inançsızlık
küllî : büyük, kapsamlı
me’mûrât : yapılması emredilen şeyler
mebde’ : kaynak, başlangıç
menhiyât-ı şer’iye : İslamiyetin yapılmasını yasakladığı şeyler
nehy-i İlâhî : Allah’ın yasaklaması
nusûs-u Kur’âniye : Kur’ân’daki mânâsı açık olan âyetler
şâz : kural dışı
şüzûz etme : kural dışı kalma
taaffün etmiş : bozulmuş, çürümüş
tâbir etme : ifade etme, adlandırma
te’vîl : yorum
zaman-ı Âdem : Hz. Âdem zamanı, insanlığın ilk devresi
Yükleniyor...