Meselâ, sefer eden, namazını kasreder. Bu namazın kasrına bir illet ve bir hikmet var. İllet, seferdir; hikmet, meşakkattir.

Sefer bulunsa, meşakkat olmasa da, namaz kasredilir. Sefer olmasa, hânesinde yüz meşakkat görse, yine namaz kasredilmez.

Çünkü meşakkat filcümle bazan seferde bulunması, kasr-ı namaza hikmet olmasına kâfidir ve seferi illet yapmasına da yine kâfidir.

İşte, bu kaide-i şer’iyeye binâen, ahkâm-ı şer’iye hikmetlere göre tegayyür etmiyor, hakikî illetlere bakar.

Meselâ, o doktorun bahsettiği gibi, hınzırın etinden bildiği zarardan, hastalıktan başka, “Hınzır eti yiyen bir cihette hınzırlaşır” HAŞİYE kaidesiyle ve o hayvan, sâir hayvânât-ı ehliye gibi zararsız yapılmıyor.

Etinden gelen menfaatten ziyade, çok zarar îrâs etmekle beraber, etindeki kuvvetli yağ, kuvvetli soğuk memleketi olan firengistandan başka tıbben muzır olduğu gibi, mânen ve hakikaten çok zararlı olduğu tahakkuk etmiş.

İşte bu gibi hikmetler, onun haram olmasına ve nehy-i İlâhî taallûkuna da bir hikmet olmuştur. Hikmet her fertte ve her vakitte bulunmak lâzım değildir. O hikmetin tebeddülü ile illet değişmez. İllet değişmezse hüküm değişmez.

İşte bu kaideye göre, o bîçâre adamın ne kadar şeriatın rûhundan uzak konuştuğu anlaşılsın. Şeriat nâmına onun sözüne ehemmiyet verilmez. Hâlikın çok akılsız feylesoflar suretinde hayvanları vardır!

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

HAŞİYE : Acaba firengistanın bu kadar harika terakkiyât-ı medeniyetiyle ve kemâlât-ı fenniyesiyle ve insaniyetperverâne ulûmuyla ileri gittiği halde, o terakkiyat ve kemâlâta ve o ulûma bütün bütün zıt olan maddiyyunluk ve tabiiyyunluk zulümâtında hınzırcasına saplanmalarında, hınzır etinin yemesinin medhali yok mudur? Soruyorum. İnsan, beslendiği şeyle mizâcı müteessir olduğuna delil, “kırk günde hergün et yiyen kasâvet-i kalbiyeye dûçâr olduğu” darbımesel hükmüne geçmesidir.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Sekizinci Lem'a / Sonraki Risale: Onuncu Lem'a
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

ahkâm-ı şer’iye : dinin hükümleri
darbımesel : atasözü, kalıplaşmış güzel ifâde
dûçar olma : yakalanma, yüz yüze gelme
feylesof : filozof, felsefeci
filcümle : bütünün içinde, genel yapıda bir şeyin bulunması
firengistan : Avrupa
Hâlık : her şeyi yaratan Allah
haram : Allah ve Resulü tarafından kesin olarak yasaklanmış şey
hayvânât-ı ehliye : evcil hayvanlar
hınzır : domuz
hikmet : sır, fayda ve gaye
hüküm : karar
illet : esas sebep, neden
insaniyetperverâne : insancıl bir şekilde
îrâs etme : netice verme
ism-i Hakîm : Allah’ın her şeyi hikmetle yaptığını bildiren ismi
kâfi : yeterli
kaide : prensip, kural
kaide-i şer’iye : Şer’i kural, İslâmiyetin ortaya koyduğu kural
kasâvet-i kalbiye : kalp katılığı, gaflet
kasretme : kısaltma
kasr-ı namaz : namazın kısaltılması
kemâlât : mükemmel özellikler
kemâlât-ı fenniye : ilim ve sanat alanındaki gelişmeler
maddiyyunluk : maddecilik, materyalizm
mânen : manevî olarak
maslahat : fayda, gaye
medhal : katkı, tesir
meşakkat : güçlük, zorluk
mizâc : huy, tabiat, yaratılış
muzır : zararlı şey
müreccih : tercih ettiren sebep
müteessir : etkilenen, tesir altında kalan
nâmına : adına
nehiy : yasak
nehy-i İlâhî : Allah’ın yasaklaması
sâir : diğer
sefer : yolculuk
suret : görünüş, şekil
şeriat : Allah tarafından bildirilen emir ve yasaklara dayanan hükümlerin hepsi
taallûk : ilgili ve bağlantılı olma
tabiiyyunluk : tabiatçılık, materyalistlik
tahakkuk etmek : gerçekleşmek
tebeddül : değişim
tegayyür etmek : değişmek
terakkiyat : ilerlemeler, gelişmeler
terakkiyât-ı medeniyet : medeniyet alanında meydana gelen ilerlemeler
ulûm : ilimler
ziyade : çok, fazla
zulümât : karanlıklar
Yükleniyor...