ÜÇÜNCÜ NÜKTE

اِلاَّ الْمَوَدَّةَ فِى الْقُرْبىٰ âyetinin bir kavle göre mânâsı: “Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, vazife-i risaletin icrasına mukabil ücret istemez; yalnız Âl-i Beytine meveddeti istiyor.”

Eğer denilse: “Bu mânâya göre, karâbet-i nesliye cihetinden gelen bir fayda gözetilmiş görünüyor. Halbuki, 1 اِنَّ اَكْرَمَكُمْ عِنْدَ اللّٰهِ اَتْقٰيكُمْ sırrına binaen, karâbet-i nesliye değil, belki kurbiyet-i İlâhiye noktasında vazife-i risalet cereyan ediyor.”

Elcevap: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, gayb-âşinâ nazarıyla görmüş ki, Âl-i Beyti, âlem-i İslâm içinde bir şecere-i nuraniye hükmüne geçecek. Âlem-i İslâmın bütün tabakatında, kemâlât-ı insaniye dersinde rehberlik ve mürşidlik vazifesini görecek zatlar, ekseriyet-i mutlaka ile, Âli Beytten çıkacak. Teşehhüddeki, ümmetin âl hakkındaki duası ki, اَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلٰۤى اٰلِ سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ كَمَا صَلَّيْتَ عَلٰۤى اِبْرَاهِيمَ وَعَلٰۤى اٰلِ اِبْرَاهِيمَ اِنَّكَ حَمِيدٌ مَجِيدٌ 2 dir, makbul olacağını keşfetmiş.

Yani, nasıl ki millet-i İbrahimiyede ekseriyet-i mutlaka ile nuranî rehberler Hazret-i İbrahim’in (a.s.) âlinden, neslinden olan enbiya olduğu gibi; 3 ümmet-i Muhammediyede de (a.s.m.), vezâif-i azîme-i İslâmiyette ve ekser turuk ve mesâlikinde, enbiya-yı Benî İsrail gibi, 4 aktâb-ı Âl-i Beyt-i Muhammediyeyi (a.s.m.) görmüş.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Allah katında en şerefliniz, en ziyade takvâ sahibi olanınızdır.” Hucurat Sûresi, 49:13.
2 : Allahım! Tıpkı İbrahim’e ve İbrahim’in âline salât ettiğin gibi, Efendimiz Muhammed’e ve Efendimiz Muhammed’in âline de salât et. Muhakkak ki Sen her türlü hamd ve övgüye nihayetsiz derecede lâyıksın ve şan ve şerefin herşeyden nihayetsiz derecede yüksektir. bk. Buhârî, Enbiya 10; Müslim, Salât: 65-66.
3 : bk. İbni Hacer, Fethü’l-Bârî: 11:162.
4 : bk. el-Münâvî, Feyzü’l-Kâdîr: 4:384; el-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ: 2:83.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Üçüncü Lem'a / Sonraki Risale: Beşinci Lem'a
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

aktab : kutuplar, büyük velilerden zamanının en büyük mürşidi olan kimseler
âl : Peygamber Efendimizin sülalesi, mübarek soyu
âlem-i İslâm : İslâm dünyası
Âl-i Beyt : Hz. Peygamberin (a.s.m.) ev halkı
âyet : Kur’ân’ın her bir cümlesi
binaen : dayanarak
cereyan etmek : meydana gelmek
eimme-i verese : peygamberlik varisi olan imamlar
ekseriyet-i mutlaka : büyük çoğunluk
enbiya : nebiler, peygamberler
gayb-âşinâ : gaybı bilen, görünmeyenlerden haberi olan
Hazret-i Hasan :
Hazret-i Hüseyin :
Hazret-i İbrahim :
hisse-i azîme : büyük pay
icra etme : yerine getirme
karâbet-i nesliye : soy yakınlığı
kavl : söz, rivayet
kemâlât-ı insaniye : insana ait mükemmellikler
kurbiyet-i İlâhiye : Allah’a yakınlık
makbul : kabul edilen
mehdî : insanları hidayete sevk eden
meveddet : sevgi
millet-i İbrahimiye : İbrahim milleti; Hz. İbrahim’in dinini kabul edenler
mukabil : karşılık
mürşid : doğru yol gösteren
nazar : bakış
nuranî : nurlu
nükte : ince ve derin anlamlı söz
Resul-i Ekrem : Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.)
Şah-ı Geylânî : Abdülkadir-i Geylânî (k.s)
şecere-i nuraniye : nurlu ağaç, nurlu soy
tabakat : tabakalar, dereceler
teselsül eden : zincirleme devam eden, peşpeşe gelen
teşehhüd : namazda her iki rekâtın sonunda oturulan bölüm
umum : bütün, genel
ümmet : Hz. Peygambere inanıp onun yolundan giden mü’minler
ümmet-i Muhammediye : Hz. Peygambere inanıp onun yolundan giden mü’minler
vazife-i risalet : peygamberlik görevi
Yükleniyor...