Bu nokta-i nazardan, Hazret-i Sıddık-ı Ekberin (r.a.) ve Fâruk-u Âzamın (r.a.) veraset-i nübüvvet ve tesis-i ahkâm-ı risalet noktasında 1 hisseleri taraf-ı İlâhîden ziyade verildiğine, hilâfetleri zamanlarındaki muvaffakiyetleri Ehl-i Sünnet ve Cemaate delil olmuş.

Hazret-i Ali’nin (r.a.) kemâlât-ı şahsiyesi, o veraset-i nübüvvetten gelen o ziyade hisseyi hükümden iskat edemediği için, Hazret-i Ali (r.a.), Şeyheyn-i Mükerremeynin zaman-ı hilâfetlerinde onlara şeyhülislâm olmuş ve onlara hürmet etmiş.

Acaba Hazret-i Ali’yi (r.a.) seven ve hürmet eden ehl-i hak ve sünnet, Hazret-i Ali’nin (r.a.) sevdiği ve ciddî hürmet ettiği Şeyheyni nasıl sevmesin ve hürmet etmesin?

Bu hakikati bir misalle izah edelim: Meselâ, gayet zengin bir zâtın irsiyetinden, evlâtlarının birine yirmi batman gümüş ile dört batman altın veriliyor.

Diğerine beş batman gümüş ile beş batman altın veriliyor.

Öbürüne de üç batman gümüş ile beş batman altın verilse, elbette âhirdeki ikisi çendan kemiyeten az alıyorlar, fakat keyfiyeten ziyade alıyorlar.

İşte, bu misal gibi, Şeyheynin veraset-i nübüvvet ve tesis-i ahkâm-ı risaletinde tecellî eden hakikat-i akrebiyet-i İlâhiye altınından hisselerinin az bir fazlalığı, kemâlât-ı şahsiye ve velâyet cevherinden neş’et eden kurbiyet-i İlâhiyenin ve kemâlât-ı velâyetin ve kurbiyetin çoğuna galip gelir. Muvazenede bu noktaları nazara almak gerektir. 2 Yoksa, şahsî şecaati ve ilmi ve velâyeti noktasında birbiriyle muvazene edilse, hakikatin sureti değişir.

Hem Hazret-i Ali’nin (r.a.) zâtında temessül eden şahs-ı mânevî-i Âl-i Beyt ve o şahsiyet-i mâneviyede veraset-i mutlaka cihetiyle tecellî eden hakikat-i Muhammediye (a.s.m.) noktasında muvazene edilmez. Çünkü orada Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâmın sırr-ı azîmi var.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : bk. Buhârî, Fezâilü Ashâb: 6; Müslim, Fazâilü’s-Sahâbe: 15-16; Tirmizî, Rüya: 9.
2 : bk. Tirmizî, Rüya: 10; Ebû Dâvud, Sünnet: 8; Müsned: 5:44, 50.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Üçüncü Lem'a / Sonraki Risale: Beşinci Lem'a
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âhir : son
batman : yaklaşık 8 kg ağırlığında bir ağırlık ölçüsü
cevher : öz, temel
cihet : yön, taraf
çendan : gerçi, her ne kadar
ehl-i hak : doğru yolda olan kimseler
Ehl-i Sünnet ve Cemaat :
ehl-i şirk ve dalâlet : Allah’a ortak koşanlar ve hak yoldan sapmış inançsız kimseler
Fâruk-u Âzam :
hakikat : gerçek mahiyet, asıl, esas
hakikat-i akrebiyet-i İlâhiye : Cenâb-ı Hakkın insana yakın oluşunun hakikati
hakikat-i Muhammediye : Hz. Peygamber’in mânevî şahsiyeti
hazret : saygıdeğer; saygı maksadıyla kullanılan bir ifadedir
Hazret-i Ali :
Hazret-i Sıddık-ı Ekber :
hilâfet : halifelik
hisse : pay
hürmet etmek : saygı göstermek
irsiyet : soydan gelen, veraset
iskat etme : düşürme
kemâlât-ı şahsiye : kişisel üstünlüğü sağlayan özellikler
kemâlât-ı velâyet : velilik vasıfları
kemiyet : sayıca çokluk, nicelik
keyfiyet : özellik, nitelik
kurbiyet : Allah’a yakınlık
kurbiyet-i İlâhiye : Allah’a yakınlık
makam : konum, yer
misal : örnek
muvaffakiyet : başarı
muvazene etme : karşılaştırma
nazar : bakış, görüş
neş’et eden : kaynaklanan
sırr-ı azîm : büyük sır
suret : görünüş, şekil
şahs-ı mânevî-i Âl-i Beyt : Hz. Peygamberin (a.s.m.) ev halkından meydana gelen manevî kişilik
şahsiyet-i mâneviye : mânevî şahsiyet
şecaat : yiğitlik, cesurluk
Şeyheyn/Şeyheyn-i Mükerremeyn : üstün şeref sahibi olan iki zat; Hz. Ebubekir (a.s.) ile Hz. Ömer (r.a.)
şeyhülislâm : halifeyi veya devlet başkanını temsilen devletin ilim, eğitim ve şer’î mahkemelerinden sorumlu en yüksek makamdaki kişi
taraf-ı İlâhî : Allah’ın tarafı
tecellî eden : yansıyan, görünen
temessül eden : görünen
tesis-i ahkâm-ı risalet : Peygamberlik makâmının hükümlerinin tesisi, uygulamaya konulması
velâyet : velilik
veraset-i mutlaka : her yönüyle varislik
veraset-i nübüvvet : peygamberlik makâmının vârisliği
zaman-ı hilâfet : halifelik dönemi
ziyade : çok, fazla
Yükleniyor...