ONUNCU NÜKTE

1 قُلْ اِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللّٰهَ فَاتَّبِعُونِى يُحْبِبْكُمُ اللّٰهُ âyetinde i’câzlı bir îcâz vardır. Çünkü çok cümleler bu üç cümlenin içinde derc edilmiştir. Şöyle ki:

Şu âyet diyor ki: “Allah’a (celle celâluhu) imanınız varsa, elbette Allah’ı seveceksiniz. Madem Allah’ı seversiniz; Allah’ın sevdiği tarzı yapacaksınız. Ve o sevdiği tarz ise: Allah’ın sevdiği zâta benzemelisiniz. Ona benzemek ise, ona ittibâ etmektir. Ne vakit ona ittibâ etseniz, Allah da sizi sevecek. Zaten siz Allah’ı seversiniz, tâ ki Allah da sizi sevsin.”

İşte bütün bu cümleler, şu âyetin yalnız mücmel ve kısa bir meâlidir. Demek oluyor ki, insan için en mühim, âli maksat, Cenâb-ı Hakkın muhabbetine mazhar olmasıdır. Bu âyetin nassıyla gösteriyor ki, o matlab-ı âlânın yolu Habibullaha ittibâdır ve Sünnet-i Seniyyesine iktidâdır. Bu makamda üç nokta ispat edilse, mezkûr hakikat tamamıyla tezahür eder.

BİRİNCİ NOKTA: Beşer, fıtraten, şu kâinatın Hâlıkına karşı hadsiz bir muhabbet üzerine yaratılmıştır. Çünkü fıtrat-ı beşeriyede cemâle karşı bir muhabbet ve kemâle karşı perestiş etmek ve ihsana karşı sevmek vardır. Cemal ve kemal ve ihsan derecâtına göre o muhabbet tezayüd eder, aşkın en müntehâ derecesine kadar gider.

Hem bu küçük insanın küçücük kalbinde kâinat kadar bir aşk yerleşir. Evet, kalbin mercimek kadar bir sandukçası olan kuvve-i hafıza, bir kütüphane hükmünde binler kitap kadar yazı, içinde yazılması gösteriyor ki, kalb-i insan, kâinatı içine alabilir ve o kadar muhabbet taşıyabilir.

Madem fıtrat-ı beşeriyede ihsan ve cemal ve kemâle karşı böyle hadsiz bir istidad-ı muhabbet vardır. Ve madem bu kâinatın Hâlıkı, kâinatta tezahür eden âsârıyla bilbedâhe tahakkuku sabit olan hadsiz cemâl-i mukaddesi, bu mevcudatta tezahür eden nukuş-u san’atıyla bizzarure sübutu tahakkuk eden hadsiz kemâl-i kudsîsi ve bütün zîhayatlarda tezahür eden hadsiz envâ-ı ihsan ve in’âmâtıyla bilyakin ve belki bilmüşahede vücudu tahakkuk eden hadsiz ihsânâtı vardır.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin.” Âl-i İmrân Sûresi, 3:31.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Onuncu Lem'a / Sonraki Risale: On İkinci Lem'a
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âli : yüce
âsâr : eserler, neticeler
âyet : Kur’ân’ın her bir cümlesi
beşer : insan
bilbedâhe : açık bir şekilde
bilmüşahede : gözle görerek
bilyakin : kesin kanaat ile
bizzarure : zorunlu olarak
celle celâluhu : Allah’ın şânı çok yücedir
cemâl : güzellik
cemâl-i mukaddes : kutsal ve kusursuz güzellik
Cenâb-ı Hak : Hakkın tâ kendisi olan, şeref ve yücelik sahibi Allah
derecât : dereceler
envâ-ı ihsan : bağışların türleri
fıtraten : yaratılışça, mizaç olarak
fıtrat-ı beşeriye : insanın yaratılışı, tabiatı
Habibullah : Allah’ın en sevdiği kul olan Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (a.s.m.)
hadsiz : sınırsız
hakikat : doğru gerçek
Hâlık : yaratıcı olan Allah
ihsan : bağış, iyilik, lütuf
ihsânât : bağışlar, iyilikler, lütuflar
iktidâ etmek : uymak
in’âmât : nimetler
istidad-ı muhabbet : sevme kabiliyeti
ittibâ etmek : uymak, tabi olmak
kâinat : evren, bütün yaratılmışlar
kalb-i insan : insan kalbi; insana has mânevî bir duygu
kemâl : mükemmellik, kusursuzluk
kemâl-i kudsî : kusursuz mükemmellik
kuvve-i hafıza : hafıza gücü, bellek
makam : derece, yer
maksat : amaç, gaye
matlab-ı âlâ : en yüksek hedef, en çok istenen şey
mazhar olmak : nail olmak, erişmek
meâl : açıklama
mevcudat : varlıklar
mezkûr : adı geçen
muhabbet : sevgi
mücmel : kısa, öz
mühim : önemli
müntehâ : en son nokta
nass : Kur’ân’ın açık ve kesin hükmü
nukuş-u san’at : sanat nakışları, işlemeleri
perestiş etmek : bir şeye aşırı düşkün olmak
sandukça : küçük sandık
sübut : sabit bir şekilde hep var olma
Sünnet-i Seniyye : Peygamberimizin söz, fiil ve hareketlerine dayanan yüce prensipler
tahakkuk : gerçekleşme
tezahür : görünme, ortaya çıkma
tezayüd etmek : artmak
vücud : varlık
zât : kişi, şahıs
zîhayat : canlı
Yükleniyor...