Hem semiz balıkların vaziyet-i kanaatkârânesi, mükemmel rızıklarına medar olması ve tilki ve maymun gibi zeki hayvanların hırsla rızıkları peşinde dolaşmakla beraber kâfi derecede bulmamalarından cılız ve zayıf kalmaları, yine hırs ne derece sebeb-i meşakkat ve kanaat ne derece medar-ı rahat olduğunu gösterir.

Hem Yahudi milleti 1 hırs ile, ribâ ile, hile dolabı ile rızıklarını zilletli ve sefaletli, gayr-ı meşru ve ancak yaşayacak kadar rızıklarını bulması ve sahrânişinlerin, yani bedevîlerin, kanaatkârâne vaziyetleri, izzetle yaşaması ve kâfi rızkı bulması, yine mezkûr dâvâmızı kat’î ispat eder.

Hem çok âlimlerin HAŞİYE-1 ve ediplerin HAŞİYE-2 zekâvetlerinin verdiği bir hırs sebebiyle fakr-ı hale düşmeleri ve çok aptal ve iktidarsızların, fıtrî kanaatkârâne vaziyetleriyle zenginleşmeleri 2 kat’î bir surette ispat eder ki, rızk-ı helâl, acz ve iftikara göre gelir, iktidar ve ihtiyar ile değil.

Belki o rızk-ı helâl, iktidar ve ihtiyar ile mâkûsen mütenasiptir. Çünkü, çocukların iktidar ve ihtiyarı geldikçe rızkı azalır, uzaklaşır, sakilleşir.

3 اَلْقَنَاعَةُ كَنْزٌ لاَ يَفْنىَ hadisinin sırrıyla, kanaat bir define-i hüsn-ü maişet ve rahat-ı hayattır. Hırs ise, bir maden-i hasâret ve sefalettir.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : bk. Bakara Sûresi, 2:61, 96.
HAŞİYE-1 : İran’ın âdil padişahlarından Nuşirevân-ı Âdil’in veziri, akılca meşhur âlim olan Büzürcmehr‘den (Büzürg-Mihr) sormuşlar: “Neden ulema, ümera kapısında görünüyor da, ümera ulema kapısında görünmüyor? Halbuki, ilim emâretin fevkindedir.” Cevaben demiş ki: “Ulemanın ilminden, ümeranın cehlindendir.” Yani, ümera, cehlinden ilmin kıymetini bilmiyorlar ki, ulemanın kapısına gidip ilmi arasınlar. Ulema ise, marifetlerinden, mallarının kıymetini dahi bildikleri için, ümera kapısında arıyorlar. İşte Büzürcmehr, ulemanın arasında fakr ve zilletlerine sebep olan zekâvetlerinin neticesi bulunan hırslarını zarif bir surette tevil ederek nâzikâne cevap vermiştir (Hüsrev)
HAŞİYE-2 : Bunu teyid eden bir hadise: Fransa’da ediplere, iyi dilencilik yaptıkları için dilencilik vesikası veriliyor. Süleyman Rüştü
2 : bk. ed-Deylemî, el-Müsned: 4:385.
3 : “Kanaat, tükenmez bir hazinedir.” bk. et-Taberânî, el-Mu’cemü’l-Evsat: 7:84; el-Beyhakî, ez-Zühd: 2:88; el-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ: 2:133.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: On Sekizinci Lem'a / Sonraki Risale: Yirminci Lem'a
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

acz : güçsüzlük
âdil : adaletli
âlim : bilgin
bedevî : çölde yaşayan, göçebe
cehl : cahillik, bilgisizlik
dâvâ : iddia
define-i hüsn-ü maişet : iyi geçim kaynağı
edip : edebiyatçı
emâret : amirlik, yöneticilik
fakr : fakirlik
fakr-ı hal : fakirlik
fevkinde : üstünde
gayr-ı meşru : helâl olmayan, dine aykırı
hadis : Peygamber Efendimizin (a.s.m.) mübarek söz, fiil ve hareketi veya onun onayladığı başkasına ait söz, iş veya davranış
hadise : olay
iftikar : fakirliğini gösterme
ihtiyar : dileme, istek, irade
iktidar : güç ve kuvvete sahip olma
izzet : değer, itibar, şeref
kâfi : yeterli
kanaat : razı olma, yetinme
kanaatkârâne : kısmetine razı olarak, yetinerek
kat’î : kesin
maden-i hasâret : hüsrana uğrama kaynağı
mâkûsen mütenasip : ters orantılı
marifet : bilme, ilim
medar : dayanak noktası, kaynak
medar-ı rahat : rahatlık sebebi
meşhur : bilinen
mezkûr : adı geçen
nazikâne : nazik bir şekilde, kibarca
Nuşirevân-ı Âdil : adaletiyle ün salmış meşhur, eski bir İran Sâsânî Hükümdarı
rahat-ı hayat : rahat yaşama
rızk-ı helâl : helâl rızık
ribâ : faiz
sahrânişin : çölde oturan, bedevî
sakil : ağır
sebeb-i meşakkat : zorluk sebebi
sefalet : perişanlık, yoksulluk
semiz : besili, iri, büyük
tevil etmek : yorumlamak
teyid eden : destekleyen
ulema : âlimler
ümera : amirler, yöneticiler
vaziyet : durum, hal
vaziyet-i kanaatkârâne : kanaatkâr bir durum
vesika : belge
zekâvet : zeki oluş
zillet : hor, hakir, aşağılanma
Yükleniyor...