Bu çocukluk hatırasını çok zaman tahattur ediyordum. Ve derdim ki: “Bu kadar hakikatsiz bir hurafe, validem gibi ciddî zatların lisanında nasıl geziyor?” diye düşünürdüm.

Tâ, felekiyat fennini mütalâa ettiğim vakit gördüm ki, validem gibi öyle diyenler bir teşbihi hakikat telâkki etmişler. Çünkü, derecât-ı şemsiyenin medârı olan “mıntıkatü’l-burûc” tabir ettikleri daire-i azîme, menâzil-i kameriyenin medârı bulunan mâil-i kamer dairesi birbiri üstüne geçmekle, o iki daire, herbiri iki kavis şeklini vermiş.

O iki kavise felekiyun uleması, lâtif bir teşbihle, büyük iki yılan namı olan “tinnîneyn” namını vermişler. İşte, o iki dairenin tekatu’ noktasına, “baş” mânâsına “re’s,” diğerine “kuyruk” mânâsına “zeneb” demişler. Kamer re’se ve şems zenebe geldiği vakit, felekiyun ıstılahınca “haylûlet-i arz” vuku bulur.

Yani, küre-i arz, tam ikisinin ortasına düşer. O vakit kamer hasf olur. Sabık teşbihle, “Kamer tinnînin ağzına girdi” denilir. İşte bu ulvî ve ilmî teşbih, avâmın lisanına girdikçe, mürur-u zamanla, kameri yutacak koca bir yılan şeklini almış.

İşte, Sevr ve Hût namıyla iki büyük melek, bir teşbih-i lâtif-i kudsî ile ve mânidar bir işaretle, Sevr ve Hût namıyla tesmiye edilmişler. Kudsî, ulvî lisan-ı Nübüvvetten umumun lisanına girdikçe, o teşbih hakikate inkılâp etmiş, adeta gayet büyük bir öküz ve dehşetli bir balık suretini almışlar.

ÜÇÜNCÜ ESAS: Nasıl ki Kur’ân’ın müteşabihâtı var; gayet derin meseleleri temsilâtla ve teşbihatla avâma ders veriyor. Öyle de, hadisin müteşabihâtı var; gayet derin hakikatleri me’nûs teşbihatla ifade eder.

Meselâ, bir iki risalede beyan ettiğimiz gibi, bir vakit huzur-u Nebevîde gayet derin bir gürültü işitildi. Ferman etti ki: “Yetmiş senedir yuvarlanıp bu dakikada Cehennemin dibine düşen bir taşın gürültüsüdür.” Birkaç dakika sonra birisi geldi, dedi: “Yetmiş yaşındaki meşhur münafık öldü.” 1 Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın gayet beliğ temsilinin hakikatini ilân etti.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : bk. Müslim, Cennet: 12; Müsned: 3:315, 341, 346.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: On Üçüncü Lem'a / Sonraki Risale: On Beşinci Lem'a
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

Arş : Allah’ın büyüklük ve yüceliğinin ve herşeyi kuşatan sınırsız egemenliğinin tecelli ettiği yer
avâm : halktan ilmi az olan kişiler
beliğ : belagâtli, maksadın noksansız ve güzel sözlerle anlatılması
beyan etme : açıklama
Cenâb-ı Hak : Hakkın tâ kendisi olan şeref ve yücelik sahibi Allah
dehşetli : korkunç, ürkütücü
felekiyyun ıstılahı : gök bilimcilerin kullandığı terimler
ferman etmek : buyurmak
gayet : çok
hadis : Peygamber Efendimizin (a.s.m.) mübarek söz, fiil ve hareketi veya onun onayladığı başkasına ait söz, iş veya davranış
hakikat : gerçek
Hamele-i Arş ve Semâvat : Arş’ın ve göklerin taşıyıcısı olan melekler
hasf : ay tutulması
haylûlet-i arz : Ay tutulması, Dünyanın Güneşle ayın arasına girmesi
hût : büyük balık
huzur-u Nebevî : Hz. Peygamberin hazır bulunduğu ortam
ilân etmek : duyurmak
ilmî : bilimsel
inkılâp etmek : değişmek, dönüşmek
kamer : Ay
kudsî : her türlü kusur ve noksandan uzak, kutsal
küre-i arz : yeryüzü
lisan-ı Nübüvvet : peygamberlik dili, bir peygamberin halka ifade için kullandığı anlatım tarzı
mânâ : anlam
mânidar : mânâlı, anlamlı
me’nûs : alışılagelen, yabancı olmayan
melâike : melekler
meşhur : çok tanınan
münafık : iki yüzlü, inanmadığı halde inanmış görünen
mürur-u zaman : zamanın geçmesi
müteşabihât : mânâsı açık olmayan âyetler
nam : ad, isim
Nesir : Allah’ın yeryüzünü taşıyıcı olarak belirlediği meleklerden birinin ismi, kartal
Resul-i Ekrem : Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.)
risale : Risale-i Nur’u oluşturan bölümlerden herbiri
sabık : önceden geçen
Sevr : Allah’ın yeryüzünü taşıyıcı olarak belirlediği meleklerden birinin ismi, öküz
suret : biçim, şekil
şems : Güneş
tekatu’ : kesişme
tesmiye edilmek : isimlendirilmek
teşbih-i lâtif-i kudsî : kutsal ve güzel bir benzetme
tınnîn : yılan
tinnîneyn : iki büyük yılan
vuku bulmak : meydana gelmek
Yükleniyor...