Halbuki, zâhiren açlıktan ve rızıksızlıktan ölenler çok görünüyor. Şu hakikatin ve şu sırrın halli şudur ki:

Taahhüd-ü Rabbânî hakikattir; rızıksızlık yüzünden ölenler yoktur. Çünkü o Hakîm-i Zülcelâl, zîhayatın bedenine gönderdiği rızkın bir kısmını ihtiyat için şahm ve içyağı suretinde iddihar eder. Hattâ bedenin her hücresine gönderdiği rızkın bir kısmını, yine o hücrenin bir köşesinde iddihar eder; istikbalde, hariçten rızık gelmediği zaman sarf edilmek üzere bir ihtiyat zahîresi hükmünde bulundurur. İşte, bu iddihar edilmiş ihtiyat rızık bitmeden evvel ölüyorlar. Demek o ölmek rızıksızlıktan değildir. Belki sû-i ihtiyardan tevellüt eden bir âdet ve o sû-i ihtiyardan ve âdetin terkinden neş’et eden bir marazla ölüyorlar.

Evet, zîhayatın bedeninde şahm suretinde iddihar edilen rızk-ı fıtrî, hadd-i vasat olarak kırk gün mükemmelen devam eder. Hattâ bir marazın veya bir istiğrak-ı ruhanî neticesinde iki kırkı geçer. Hattâ bir adam, şedit bir inat yüzünden, Londra mahpushanesinde yetmiş gün, sıhhat ve selâmetle, hiçbir şey yemeden hayatı devam ettiğini on üç (şimdi otuz dokuz) 1 sene evvel gazeteler yazmışlar.

Madem kırk günden yetmiş seksen güne kadar rızk-ı fıtrî devam ediyor. Ve madem Rezzak ismi, gayet geniş bir surette rû-yi zeminde cilvesi görünüyor. Ve madem hiç ümit edilmediği bir tarzda, memeden ve odundan rızıklar akıyor, başgösteriyor. Eğer pür-şer beşer sû-i ihtiyarıyla müdahale edip karışmazsa, herhalde rızk-ı fıtrî bitmeden evvel o zîhayatın imdadına o isim yetişiyor, açlıkla ölüme yol vermiyor. Öyleyse, açlıktan ölenler, eğer kırk günden evvel ölseler, kat’iyen rızıksızlıktan değildir. Belki "Terkü’l-âdât mine’l-mühlikât." 2 sırrıyla, sû-i ihtiyardan gelen bir âdet ve terk-i âdetten neş’et eden bir illetten, bir marazdan ileri gelmiştir. Öyleyse, açlıktan ölmek olmaz, denilebilir.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : 1934 yılında.
2 : Âdetlerin terki helakete götüren sebeplerdendir.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: On Birinci Lem'a / Sonraki Risale: On Üçüncü Lem'a
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âyet : Kur’ân’ın her bir cümlesi
cilve : görünme, yansıma
evvel : önce
hadd-i vasat : orta çizgi, orta yol
hakikat : asıl, esas, gerçek mahiyet
Hakîm-i Zülcelâl : sonsuz haşmet ve yücelik sahibi ve her şeyi hikmetle yapan Allah
hariçten : dışarıdan
hazine-i rahmet : Allah’ın rahmet hazinesi
iddihar etmek : depolamak
ihtiyat : önlem, tedbir
illet : hastalık, belâ
istiğrak-ı ruhanî : tasavvufta Allah aşkından dolayı ruhen kendinden geçme hali
istikbal : gelecek
Kadîr-i Zülcelâl : kudreti her şeyi kuşatan, haşmet ve yücelik sahibi olan Allah
kat’iyen : kesin olarak
mahpushane : hapishane
maraz : hastalık
mükemmelen : eksiksiz olarak
neş’et eden : kaynaklanan
pür-şer beşer : çok günahkâr insanlık
Rezzak : bütün varlıkların rızıklarını bol bir şekilde tekrar tekrar veren ve ihtiyaçlarını karşılayan Allah
rızk-ı fıtrî : yaratılışla birlikte verilen rızık
rû-yi zemin : yeryüzü
sarf edilmek : harcanmak
selâmet : tehlike ve sıkıntılardan uzak olma, esenlik
sır : gizli gerçek
sû-i ihtiyar : iradeyi kötüye kullanma
suret : biçim, şekil
şahm : etler arasında bulunan yağ, iç yağı
şedit : şiddetli
taahhüd-ü Rabbânî : bütün varlıkları yaratılış gayelerine göre terbiye edip idaresi ve egemenliği altında tutan Allah’ın taahhüdü, garantisi
terk-i âdet : alışkanlıkların terki
tevellüt eden : doğan, kaynaklanan
zahîre : azık
zâhiren : dış görünüş itibariyle
zîhayat : canlı, hayat sahibi
Yükleniyor...