ALTINCI İŞARET

Şeytanın en tehlikeli bir desisesi şudur ki: Bazı hassas ve sâfi-kalb insanlara, tahayyül-ü küfrîyi tasdik-i küfürle iltibas ettiriyor. Tasavvur-u dalâleti, dalâletin tasdiki suretinde gösteriyor. Ve mukaddes zatlar ve münezzeh şeyler hakkında gayet çirkin hatıraları hayaline gösteriyor.

Ve imkân-ı zâtîyi imkân-ı aklî şeklinde gösterip, imandaki yakînine münâfi bir şek tarzını veriyor. Ve o vakit o biçare hassas adam, kendini dalâlet ve küfür içine düştüğünü tevehhüm edip imandaki yakîninin zâil olduğunu zanneder, ye’se düşer, o yeisle şeytana maskara olur. Şeytan hem ye’sini, hem o zayıf damarını, hem o iltibasını çok işlettirir; ya divane olur, yahut “Herçi bâd, âbâd” der, dalâlete gider.

Şeytanın bu desisesinin mahiyeti ne kadar esassız olduğunu, bazı risalelerde beyan ettiğimiz gibi, burada icmâlen bahsedeceğiz. Şöyle ki:

Nasıl ki âyinede yılanın sureti ısırmaz ve ateşin misali yandırmaz ve murdarın aksi telvis etmez. Öyle de, hayal veya fikir âyinesinde küfriyâtın ve şirkin akisleri ve dalâletin gölgeleri ve şetimli çirkin sözlerin hayalleri itikadı bozmaz, imanı tağyir etmez, hürmetli edebi kırmaz. Çünkü meşhur kaidedir ki, “Tahayyül-ü şetim şetim olmadığı gibi, tahayyül-ü küfür dahi küfür değil ve tasavvur-u dalâlet de dalâlet değil.”

İmandaki şek meselesi ise, imkân-ı zâtîden gelen ihtimaller, o yakîne münâfi değil ve o yakîni bozmaz. İlm-i usul-i dinde kavâid-i mukarreredendir ki, 1 اِنَّ اْلاِمْكَانَ الذَّاتِىَ لاَيُنَافِى الْيَقِينَ الْعِلْمِىَ

Meselâ, Barla Denizi su olarak yerinde bulunduğuna yakînimiz var. Halbuki, zâtında mümkündür ki, o deniz, bu dakikada batmış olsun. Ve batması mümkinattandır.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “İmkân-ı zatî, yakîn-î ilmîye aykırı değildir.” bk. el-Gazâlî, el-Menhûl: s.122; el-Müceddidî, Kavâidü’l-fıkh: s.11, 143.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: On İkinci Lem'a / Sonraki Risale: On Dördüncü Lem'a
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

aks/akis : yansıma
âyine : ayna
Barla Denizi :
beyan etmek : açıklamak
dalâlet : inançsızlık, hak yoldan sapkınlık
desise : hile, aldatma
divane : akılsız
edeb : terbiye, güzel ahlâk
hassas : duyarlı
Herçi bâd, âbâd : “Her ne olursa olsun” anlamında bir deyim
hürmetli : saygıdeğer
icmâlen : kısaca, özetle
ilm-i usul-i din : kelâm ve İslâmî metod ilmi
iltibas : karıştırma
imkân-ı aklî : aklen mümkün olma
imkân-ı zâtî : bir şeyin özünde mümkün olması
itikad : inanç
kaide : düstur, prensip
kavâid-i mukarrere : yerleşmiş kaideler, kurallar
küfriyât : küfre sebep olan işler, sözler
küfür : inkâr, inançsızlık
mahiyet : nitelik, özellik
maskara olmak : gülünç ve rezil olmak
misâl : yansıma
mukaddes : kusur ve eksiklikten uzak, kutsal
murdar : pis, kirli, haram
münâfi : aykırı, zıt
münezzeh : arınmış, kusur ve eksiklikten yüce
risale : Risale-i Nur’u oluşturan bölümler
sâfi-kalb : kalbi temiz
suret : biçim, görünüş
şetim : çirkin söz, kötü düşünce
şirk : Allah’a ortak koşma
tağyir etmek : değiştirmek
tahayyül-ü küfrî : küfür ve inkârla ilgili meseleleri hayal etme
tahayyül-ü küfür : küfrü hayal etme
tahayyül-ü şetim : çirkin sözü ve kötü düşünceyi hayal etme
tasavvur-u dalâlet : inançsızlığı zihinde şekillendirme
tasdik : doğruluğunu kabul etme, onaylama
tasdik-i küfür : küfür ve inkârı kabul etme
telvis etmek : kirletmek
tevehhüm etme : kuruntuya kapılma
yakîn : kesin ve doğru bilgi
ye’s/yeis : ümitsizlik
zâil : geçip gidici, yok olucu
zat : kişi, bir şeyin özü
zâtında : özünde, kendisinde
Yükleniyor...