Evet, iktiran ayrıdır, illet ayrıdır. Bir nimet sana geliyor. Fakat bir insanın sana karşı ihsan niyeti o nimete mukarin olmuş. Fakat illet olmamış. İllet rahmet-i İlâhiyedir. Evet, o adam ihsan etmeyi niyet etmeseydi o nimet sana gelmezdi, nimetin ademine illet olurdu. Fakat, mezkûr kaideye binaen, o meyl-i ihsan, o nimete illet olamaz. Ancak yüzer şerâitin bir şartı olabilir.

Meselâ, Risale-i Nur’un şakirtleri içinde Cenâb-ı Hakkın nimetlerine mazhar bazı zatlar (Hüsrev, Refet gibi), iktirânı illetle iltibas etmişler, Üstadına fazla minnettarlık gösteriyorlardı. Halbuki, Cenâb-ı Hak onlara ders-i Kur’ânîde verdiği nimet-i istifade ile, Üstadlarına ihsan ettiği nimet-i ifadeyi beraber kılmış, mukarenet vermiş.

Onlar derler ki: “Eğer Üstadımız buraya gelmeseydi biz bu dersi alamazdık. Öyleyse onun ifadesi, istifademize illettir.”

Ben de derim: Ey kardeşlerim! Cenâb-ı Hakkın bana da, sizlere de ettiği nimet beraber gelmiş. İki nimetin illeti de rahmet-i İlâhiyedir. Ben de sizin gibi, iktirânı illetle iltibas ederek, bir vakit Risale-i Nur’un sizler gibi elmas kalemli yüzer şakirtlerine çok minnettarlık hissediyordum. Ve diyordum ki: “Bunlar olmasaydı, benim gibi yarım ümmî bir biçare nasıl hizmet edecekti?” Sonra anladım ki, sizlere kalem vasıtasıyla olan kudsî nimetten sonra, bana da bu hizmete muvaffakiyet ihsan etmiş. Birbirine iktiran etmiş; birbirinin illeti olamaz. Ben size teşekkür değil, belki sizi tebrik ediyorum. Siz de bana minnettarlığa bedel, dua ve tebrik ediniz.

Bu Dördüncü Meselede gafletin ne kadar dereceleri bulunduğu anlaşılır.

BEŞİNCİ MESELE: Nasıl ki bir cemaatin malı bir adama verilse zulüm olur. Veya cemaate ait vakıfları bir adam zaptetse zulmeder. Öyle de, cemaatin sa’yleriyle hâsıl olan bir neticeyi veya cemaatin haseneleriyle terettüp eden bir şerefi, bir fazileti o cemaatin reisine veya üstadına vermek hem cemaate, hem de o üstad veya reise zulümdür. Çünkü enâniyeti okşar, gurura sevk eder. Kendini kapıcı iken padişah zannettirir. Hem kendi nefsine de zulmeder. Belki bir nevi şirk-i hafîye yol açar.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: On Altıncı Lem'a / Sonraki Risale: On Sekizinci Lem'a
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

bedel : karşılık
biçare : çaresiz
cemaat : topluluk
Cenâb-ı Hak : Hakkın tâ kendisi olan şeref ve yücelik sahibi Allah
ders-i Kur’ânî : Kur’ân dersi
enâniyet : benlik, gurur
fazilet : değer, üstünlük
fethetmek : ele geçirmek
gaflet : Allah’ın emir ve yasaklarına duyarsız davranma hâli
ganimet : savaşta düşmandan ele geçirilen değerli şeyler
hasene : iyilik
hâsıl olan : meydana gelen
ifade : konuşma, hakikatleri dile getirme
ihsan etmek : bağışlamak
ihsan : bağış, iyilik, lütuf
iktirân : iki şeyin bir arada bulunması
illet : esas sebep
iltibas : karıştırma
kudsî : kutsal
masdar : kaynak, bir şeyin çıkış yeri
mazhar : bir nimete ulaşan, elde eden
menba : kaynak
minnettar olmak : minnet duymak, yapılan bir iyiliğe karşı kendisini borçlu saymak
mukarenet : yan yana olma
muvaffakiyet : başarı
muzafferiyet : zafer kazanma, galibiyet
mürşid : doğru yolu gösteren
nefis : bir kimsenin kendisi
netice : son, sonuç
nevi : çeşit, tür
nimet : iyilik, lütuf, ihsan
nimet-i ifade : ifade etme, söyleyebilme nimeti
nimet-i istifade : bir şeyden yararlanabilme nimeti
rahmet-i İlâhiye : Allah’ın her şeyi kuşatan sonsuz şefkati
reis : başkan
sa’y : çalışma
sevk etme : gönderme
şakirt : öğrenci, talebe
şirk-i hafî : gizli şirk, gizli küfür
tabur : bölüklerden meydana gelen askerî birlik
telâkki etmek : kabul etmek
terettüp etmek : meydana gelmek, ortaya çıkmak
ümmî : okuma-yazma bilmeyen, tahsil görmemiş
üstad : bir alanda kendini yetiştirmiş olan ve birikimini talebelerine aktaran kişi
vakıf : halkın faydasına sunulmuş mal
vasıtasıyla : aracılığıyla
zaptetmek : el koymak
zat : kişi
zulüm : haksızlık
Yükleniyor...