Başkalarının dünyası gibi çabuk yıkılır, bozulur, benim de hususî bir dünyam var. “Bu hususî dünyam, bu kısacık ömrümle ne faydası var?” diye düşündüm. Nur-u Kur’ân ile gördüm ki:

Hem benim, hem herkes için, şu dünya muvakkat bir ticaretgâh; ve hergün dolar, boşalır bir misafirhane; ve gelen geçenlerin alışverişi için yol üstünde kurulmuş bir pazar; ve Nakkaş-ı Ezelînin teceddüd eden, hikmetle yazar bozar bir defteri ve her bahar, bir yaldızlı mektubu ve herbir yaz bir manzum kasidesi; ve o Sâni-i Zülcelâlin cilve-i esmâsını tazelendiren, gösteren âyineleri; ve âhiretin fidanlık bir bahçesi; ve rahmet-i İlâhiyenin bir çiçekdanlığı; ve âlem-i bekàda gösterilecek olan levhaları yetiştirmeye mahsus muvakkat bir tezgâhı mahiyetinde gördüm. Bu dünyayı bu surette yaratan Hâlık-ı Zülcelâle yüz bin şükrettim. Ve anladım ki, dünyanın, âhirete ve esmâ-i İlâhiyeye bakan güzel içyüzlerine karşı nev-i insana muhabbet verilmişken, o muhabbeti sû-i istimal ederek fâni, çirkin, zararlı, gafletli yüzüne karşı sarf ettiğinden, 1 حُبُّ الدُّنْيَا رَأْسُ كُلِّ خَطِيئَةٍ hadis-i şerifinin sırrına mazhar olmuşlar.

İşte, ey ihtiyar ve ihtiyareler! Ben Kur’ân-ı Hakîmin nuruyla ve ihtiyarlığımın ihtarıyla ve iman dahi gözümü açmasıyla bu hakikati gördüm. Ve çok risalelerde kat’î burhanlarla ispat ettim. Kendime hakikî bir teselli ve kuvvetli bir rica ve parlak bir ziya gördüm. Ve ihtiyarlığıma memnun oldum ve gençliğin gitmesinden mesrur oldum. Siz de ağlamayınız ve şükrediniz. Madem iman var ve hakikat böyledir; ehl-i gaflet ağlasın, ehl-i dalâlet ağlasın.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Dünya sevgisi bütün hataların başıdır.” el-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, 1099; Süyûtî, ed-Dürerü’l-Müntesire, 97; İsfehânî, Hılyetü’l-Evliyâ, 6:388; el-Münâvî, Feyzü’l-Kadîr, 3:368, no: 3662.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi Beşinci Lem'a / Sonraki Risale: Yirmi Yedinci Lem'a
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âhiret : öldükten sonra yaşanacak olan sonsuz hayat
âlem-i bekà : devamlı ve kalıcı olan âhiret âlemi
burhan : güçlü ve sarsılmaz delil
cilve-i esmâ : Allah’ın isimlerinin yansıması
ehl-i dalâlet : doğru ve hak yoldan sapanlar, inançsız kimseler
ehl-i gaflet : âhirete, Allah’ın emir ve yasaklarına karşı duyarsız olanlar
esaret : esirlik, tutsaklık
esmâ-i İlâhiye : Allah’ın isimleri
fâni : geçici olan, ölümlü
gafletli : insanı gaflete yönelten
hadis-i şerif : Peygamber Efendimizin (a.s.m.) mübarek söz, fiil ve hareketi veya onun onayladığı başkasına ait söz, iş veya davranış
hakikat : asıl, esas, gerçek mahiyet
hakikî : asıl, gerçek
Hâlık-ı Zülcelâl : sonsuz haşmet sahibi ve her şeyin yaratıcısı olan Allah
Harb-i Umûmî : Birinci Dünya Savaşı
hikmet : herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yapılması
ihtar : hatırlatma, uyarı
ihtiyare : yaşlı kadın
Kur’ân-ı Hakîm : her âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân
mahiyet : öz nitelik
manzum kaside : kâfiyeli bir şekilde yazılan şiir
mazhar olmak : erişmek, nail olmak
mesrur olmak : sevinmek
muvakkat : geçici
Nakkaş-ı Ezelî : varlığının başlangıcı ve sonu olmayan, ve her bir varlığı güzel nakışlar halinde yaratan Allah
nev-i insan : insan türü, insanlık
rahmet-i İlâhiye : Allah’ın herşeyi kuşatan sonsuz rahmeti
rica : ümit
risale : Risale-i Nur’u oluşturan bölümlerden her birisi
Sâni-i Zülcelâl : büyüklük ve haşmet sahibi olan ve her şeyi san’atlı bir şekilde yaratan Allah
sarf etmek : harcamak
sû-i istimal : kötüye kullanma
suret : biçim, şekil
şark-ı şimalî : kuzeydoğu
teceddüd eden : yenilenen
tezgâh : iş yeri
ticaretgâh : alışveriş yeri
vilâyet : il
ziya : ışık
Yükleniyor...