Ruhum ise, düşman vaziyetini alan hadsiz belâlara karşı bir nokta-i istinad ararken; ve ruhta ebede kadar uzanan hadsiz arzuları tatmin edecek bir nokta-i istimdad taharrî ederken; ve o hadsiz firak ve iftiraktan ve tahrip ve vefattan gelen hüzün ve gama karşı teselli beklerken, birden, Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânın

سَبَّحَ ِللّٰهِ مَا فِى السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ - لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضِ يُحْيِى وَيُمِيتُ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ1

âyetinin hakikati tecellî etti. O rikkatli, firkatli, dehşetli, hüzünlü hayalden beni kurtardı, gözümü açtırdı.

Baktım ki, meyvedar ağaçların başlarındaki meyveleri tebessüm eder bir tarzda bana bakıyorlar, “Bize de dikkat et; yalnız harabezâra bakıp durma” diyorlardı. Bu âyet-i kerimenin hakikati böyle ihtar ediyordu ki:

“Van sahrâsının sayfasında misafir olan insanların eliyle yazılan ve şehir suretini alan sun’î bir mektubun, Rus istilâsı denilen dehşetli bir sel belâsına düşüp silinmesi neden seni bu kadar müteessir ediyor? Asıl Mâlik-i Hakikî ve herşeyin Sahibi ve Rabbi olan Nakkaş-ı Ezelîye bak ki, bu Van sayfasında, mektubatı kemâl-ı şâşaa ile, eski zamanda gördüğün vaziyeti yine devam edip yazılıyorlar. O yerler boş, harap, hâlî kalmış diye ağlamaların, Mâlik-i Hakikîsinden gaflet ve insanları misafir tasavvur etmemekten ve mâlik tevehhüm etmek yanlışından ileri geliyor.”

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Göklerde ve yerde ne varsa Allah’ı tesbih eder. Onun kudreti herşeye galiptir ve hikmeti herşeyi kuşatır. Göklerin ve yerin mülkü Ona aittir. Hayatı da, ölümü de O verir. Onun kudreti herşeye yeter.” Hadid Sûresi, 57:1-2.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi Beşinci Lem'a / Sonraki Risale: Yirmi Yedinci Lem'a
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âyet : Kur’ân’da yer alan her bir cümle
belâ : büyük sıkıntı
feyiz : mânevî gıda, bereket
firkatli : ayrılık dolu
gaflet : duyarsızlık, umursamazlık
gam : sıkıntı, üzüntü
hakaik-i imaniye : iman hakikatleri, esasları
hakikat : esas, bir şeyin içyüzü, gerçek yüzü
hâlet : durum, hâl
hâlî : ıssız, boş
harabezâr : harabe olmuş yer, viranelik
harap : yıkık
hüzün : üzüntü
hüzün-engiz : hüzün veren
ihtar etmek : hatırlatmak
kemâl-i şâşaa : mükemmel görünümlü
Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyân : açıklamalarıyla benzerini yapmakta akılları âciz bırakan Kur’ân
mâlik : bir şeyin sahibi
Mâlik-i Hakikî : herşeyin gerçek sahibi olan Allah
mektubat : Allah’ın birer mektup gibi yazdığı ve san’atla yarattığı eserler, varlıklar
menfaattar : faydalı, yararlı
meyvedar : meyveli
mezkûr : ifade edilen
müteessir etmek : etkilemek, üzüntüye sevk etmek
Nakkaş-ı Ezelî : başlangıcı ve sonu olmayıp zamanla sınırlı olmayan ve bütün varlıkları bir nakış halinde yaratan Allah
nefis : insanın kendisi
Rab : Her bir varlığın her türlü ihtiyacını karşılayan, onları terbiye ve idare eden ve egemenliği altında tutan Allah
rikkatli : dokunaklı, acıklı
Rus istilâsı :
sahrâ : çöl
sun’î : el yapımı
suret : biçim, görünüş
tahrip : yıkım
tasavvur etmek : düşünmek, hayal etmek
tecellî etmek : görünmek, ortaya çıkmak
tevehhüm etmek : sanmak, zannetmek
vaziyet : durum
Yükleniyor...