Evvelâ bil ve kat’î iman et ki, ecel mukadderdir, tagayyür etmez. Çok ağır hastaların başında ağlayanlar ve sıhhatleri yerinde olanlar ölmüşler, o ağır hastalar şifa bulup yaşamışlar.

Saniyen: Ölüm, sureten göründüğü gibi dehşetli değil. Çok risalelerde gayet kat’î, şeksiz, şüphesiz bir surette, Kur’ân-ı Hakîmin verdiği nurla ispat etmişiz ki, ehl-i iman için ölüm, vazife-i hayat külfetinden bir terhistir. Hem dünya meydanındaki imtihanda, talim ve talimat olan ubudiyetten bir paydostur. Hem öteki âleme gitmiş yüzde doksan dokuz ahbap ve akrabasına kavuşmak için bir vesiledir.

Hem hakikî vatanına ve ebedî makam-ı saadetine girmeye bir vasıtadır. Hem zindan-ı dünyadan, bostan-ı cinâna bir davettir. Hem Hâlık-ı Rahîminin fazlından, kendi hizmetine mukabil ahz-ı ücret etmeye bir nöbettir. Madem ölümün mahiyeti hakikat noktasında budur; ona dehşetli bakmak değil, bilâkis rahmet ve saadetin bir mukaddemesi nazarıyla bakmak gerektir.

Hem ehlullahın bir kısmının ölümden korkmaları, ölümün dehşetinden değildir. Belki daha fazla hayır kazanacağım diye, vazife-i hayatın idamesinden kazanacakları hayrat içindir. Evet, ehl-i iman için ölüm rahmet kapısıdır, ehl-i dalâlet için zulümat-ı ebediye kuyusudur.

ONUNCU DEVÂ

Ey lüzumsuz merak eden hasta! Sen hastalığın ağırlığından merak ediyorsun. O merakın senin hastalığını ağırlaştırır. Hastalığın hafifleşmesini istersen, merak etmemeye çalış. Yani, hastalığın faydalarını, sevabını ve çabuk geçeceğini düşün, merakı kaldır, hastalığın kökünü kes.

Evet, merak hastalığı ikileştirir. Maddî hastalığın altında, merak ile mânevî bir hastalığı kalbine verir; maddî hastalık ona dayanır, devam eder. Eğer teslimiyetle, rıza ile, hastalığın hikmetini düşünmekle o merak gitse, o maddî hastalığın mühim bir kökü kesilir, hafifleşir, kısmen gider. Hususan evhamla bir dirhem maddî hastalık, bazan merak vasıtasıyla on dirhem kadar büyür. Merak kesilmesiyle, o hastalığın onda dokuzu gider.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi Dördüncü Lem'a / Sonraki Risale: Yirmi Altıncı Lem'a
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

ahbap : dostlar, sevgililer
ahz-ı ücret : ücret alma
bilâkis : tersine, aksine
bostan-ı cinân : Cennet bahçeleri
dehşet : korku, ürkme
dehşetli : korkunç, ürkütücü
devâ : ilâç, çare
dirhem : eskiden kullanılan ve yaklaşık 3 gramlık ağırlığa karşılık gelen bir ölçü birimi
ebedî : sonsuz
ehl-i dalâlet : doğru ve hak yoldan sapanlar, inançsız kimseler
ehl-i iman : Allah’a ve Allah’tan gelen herşeye inanan kimseler, mü’minler
ehlullah : Allah dostları
evham : vehimler, kuruntular
fazl : cömertlik, yardım
hakikat : asıl, esas, gerçek
hakikî : asıl, gerçek
Hâlık-ı Rahîm : sonsuz merhamet ve şefkat sahibi olan ve herşeyi yaratan Allah
hayır : iyilik, faydalı ve sevaplı amel
hayrat : hayırlar
hikmet : sebep, fayda, gaye
hikmet-i İlâhiye : Allah’ın bütün âlemde gözettiği fayda ve gaye
hususan : bilhassa, özellikle
idame : devam ettirme
ittiham etmek : suçlamak
kat’î : kesin olarak
Kur’ân-ı Hakîm : her âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân
külfet : yük
maddî hastalık : bedende meydana gelen hastalık
mahiyet : nitelik, özellik
makam-ı saadet : mutluluk yeri
mânevî hastalık : ruhsal hastalık; ruhta meydana gelen hastalık
mukabil : karşılık
mukaddeme : başlangıç
mühim : önemli
nazar : bakış
rahmet : İlâhî şefkat, merhamet
rıza : memnuniyet, hoşnutluk
saadet : mutluluk
suret : biçim, şekil
şeksiz : şüphesiz
talim : eğitim
talimat : eğitimler
terhis : göreve son verme, serbest bırakma
teslimiyet : bağlılık, kendini Allah’ın iradesine bırakma
ubudiyet : kulluk
vasıta : araç
vazife-i hayat : hayat vazifesi, görevi
vesile : araç, vasıta
zindan-ı dünya : dünya zindanı
ziyade etmek : artırmak, çoğaltmak
zulümat-ı ebediye : sonsuz karanlıklar
Yükleniyor...