Ezcümle, arkadaşlarımızdan -Allah rahmet etsin- iki genç vardı: Biri İlâmalı Sabri, diğeri İslâmköylü Vezirzâde Mustafa. Bu iki zât, talebelerim içinde kalemsiz oldukları halde, samimiyette ve iman hizmetinde en ileri safta olduklarını hayretle görüyordum. Hikmetini bilmedim.

Vefatlarından sonra anladım ki, her ikisinde de ehemmiyetli bir hastalık vardı. O hastalık irşadıyla, sair gafil ve ferâizi terk eden gençlere bedel, en mühim bir takvâ ve en kıymettar bir hizmette ve âhirete nâfi bir vaziyette bulundular.

İnşaallah, iki senelik hastalık zahmeti, milyonlar sene hayat-ı ebediyenin saadetine medar oldu. Ben onların sıhhati için bazı ettiğim duayı, şimdi anlıyorum, dünya itibarıyla beddua olmuş. İnşaallah, o duam, sıhhat-i uhreviye için kabul olunmuştur.

İşte bu iki zât, benim itikadımca, on senelik bir takvâ ile elde edilecek bir kazanç kadar bir kâr buldular. Eğer ikisi, bir kısım gençler gibi sıhhat ve gençliğine güvenip gaflet ve sefahete atılsaydılar, ölüm de onları tarassut edip tam günahlarının pislikleri içinde yakalasaydı, o nurlar definesi yerine, kabirlerini akrepler ve yılanlar yuvası yapacaklardı.

Madem hastalıkların böyle menfaati var. Ondan şekvâ değil, tevekkül, sabır ile, belki şükredip rahmet-i İlâhiyeye itimad etmektir.

ON DÖRDÜNCÜ DEVÂ

Ey gözüne perde gelen hasta! Eğer ehl-i imanın gözüne gelen perdenin altında nasıl bir nur ve mânevî bir göz olduğunu bilsen, “Yüz bin şükür Rabb-i Rahîmime” dersin. Bu merhemi izah için bir hadise söyleyeceğim. Şöyle ki:

Bana sekiz sene kemâl-i sadakatle, hiç gücendirmeden hizmet eden Barlalı Süleyman’ın halasının bir vakit gözü kapandı. O saliha kadın, bana karşı haddimden yüz derece fazla hüsn-ü zan ederek, “Gözümün açılması için dua et” diyerek, cami kapısında beni yakaladı.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi Dördüncü Lem'a / Sonraki Risale: Yirmi Altıncı Lem'a
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âhiret : öldükten sonra yaşanacak olan sonsuz hayat
Barlalı Süleyman :
beddua : kötü dua
bedel : karşılık
define : hazine
devâ : ilâç, çare
ehemmiyetli : önemli
ehl-i iman : Allah’a ve Ondan gelen herşeye inananlar, mü’minler
ezcümle : örneğin
ferâiz : farzlar, Allah’ın kesin emirleri
gafil : Allah’ı düşünmeyen ve sorumluluklarından habersiz
gaflet : sorumsuzluk, âhiretten ve Allah’ın emir ve yasaklarından habersiz davranma
hadise : olay
hayat-ı ebediye : sonsuz hayat, âhiret hayatı
hikmet : sebep, gaye
hüsn-ü zan : güzel zanda bulunma
İlâmalı Sabri :
inşaallah : Allah izin verirse
irşad : doğru yolu gösterme, uyarma
itibarıyla : açısından
itikat : inanç
itimad etmek : güvenmek, dayanmak
izah : açıklama
kalemsiz : okur yazar olmayan
kemâl-i sadakat : tam bir bağlılık
kıymettar : değerli
medar olmak : sebep olmak, vesile olmak
menfaat : fayda, yarar
mertebe : derece, makam
mühim : önemli
nâfi : faydalı
Rabb-i Rahîm : sonsuz merhamet ve şefkat sahibi ve herşeyi terbiye ve idare eden Allah
rahmet-i İlâhiye : Allah’ın herşeyi kuşatan sonsuz rahmeti
saadet : mutluluk
sair : diğer, başka
saliha : dinin emir ve yasaklarına uygun hareket eden, Allah’ın sevgili kulu mü’mine kadın
sefahet : yasak zevk ve eğlenceye düşkünlük
sıhhat : sağlık
sıhhat-i uhreviye : ahiret hayatında sağlıklı olma
şekvâ : şikayet, yakınma
şükür : nimeti veren Allah’a karşı minnet duymak, teşekkür etmek
takvâ : Allah’ın emirlerini tutup, günahlardan sakınmak
talebe : öğrenci
tarassut etmek : gözetlemek
tevekkül : Allah’a dayanma ve güvenme
vaziyet : durum, hâl
zât : kişi
Yükleniyor...