Sen, kendinden yukarı mertebelerdeki sıhhatli olanlara bakıp şekvâ edemezsin. Belki sen, kendinden sıhhat noktasında aşağı derecelerde bulunan biçare hastalara bakıp şükretmekle mükellefsin. Senin elin kırık ise, kesilmiş ellere bak. Bir gözün yoksa, iki gözü de olmayan âmâlara bak, Allah’a şükret.

Evet, nimette kendinden yukarıya bakıp şekvâ etmeye hiç kimsenin hakkı yoktur. Ve musibette herkesin hakkı, kendinden musibet noktasında daha yukarı olanlara bakmaktır ki, şükretsin. Bu sır bazı risalelerde bir temsille izah edilmiş. İcmâli şudur ki:

Bir zat, bir biçareyi bir minarenin başına çıkarıyor. Minarenin her basamağında ayrı ayrı birer ihsan, birer hediye veriyor. Tam minarenin başında da en büyük bir hediyeyi veriyor. O mütenevvi hediyelere karşı ondan teşekkür ve minnettarlık istediği halde, o hırçın adam, bütün o basamaklarda gördüğü hediyeleri unutup veyahut hiçe sayıp, şükretmeyerek, yukarıya bakar.

“Keşke bu minare daha uzun olsaydı, daha yukarıya çıksaydım! Niçin o dağ gibi veyahut öteki minare gibi çok yüksek değil?” deyip şekvâya başlarsa, ne kadar bir küfran-ı nimettir, bir haksızlıktır.

Öyle de, bir insan hiçlikten vücuda gelip, taş olmayarak, ağaç olmayıp, hayvan kalmayarak, insan olup, Müslüman olarak, çok zaman sıhhat ve âfiyet görüp yüksek bir derece-i nimet kazandığı halde, bazı arızalarla, sıhhat ve âfiyet gibi bazı nimetlere lâyık olmadığı veya sû-i ihtiyarıyla veya sû-i istimaliyle elinden kaçırdığı veyahut eli yetişmediği için şekvâ etmek, sabırsızlık göstermek, “Aman, ne yaptım böyle başıma geldi?” diye rububiyet-i İlâhiyeyi tenkit etmek gibi bir hâlet, maddî hastalıktan daha musibetli, mânevî bir hastalıktır.

Kırılmış elle döğüşmek gibi, şikâyetiyle hastalığını ziyadeleştirir. Âkıl odur ki, 1 اَلَّذِينَ اِذَآ اَصَابَتْهُمْ مُصِيبَةٌ قَالُوۤا اِنَّا ِللّٰهِ وَاِنَّآ اِلَيْهِ رَاجِعُونَ sırrıyla teslim olup sabretsin, tâ o hastalık vazifesini bitirsin, gitsin.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “O kimseler ki, başlarına bir musibet geldiğinde ‘Biz Allah’ın kullarıyız; dönüşümüz de ancak Onadır’ derler.” Bakara Sûresi, 2:156.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi Dördüncü Lem'a / Sonraki Risale: Yirmi Altıncı Lem'a
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âfiyet : sağlık
âkıl : akıllı
âmâ : kör
biçare : çaresiz
Cemîl-i Zülcelâl : sınırsız yücelik ve heybetiyle beraber, sonsuz güzellik sahibi Allah
derece-i nimet : nimet derecesi
devâ : ilâç, çare
Esmâü’l-Hüsna : Allah’ın güzel isimleri
hâlet : durum, hâl
icmâl : özet
ihsan : iyilik, bağış, lütuf
izah etmek : açıklamak
küfran-ı nimet : nimete karşı nankörlük
maddî hastalık : beden hastalığı
mânevî hastalık : ruh hastalığı
mertebe : derece
minnettarlık : şükran duygusu
musibet : belâ, büyük sıkıntı
musibetli : sıkıntılı, belâlı
mükellef : yükümlü
mütenevvi : çeşit çeşit
nimet : iyilik, lütuf, ihsan
risale : Risale-i Nur’u oluşturan bölümlerden her birisi
rububiyet-i İlâhiye : Allah’ın bütün varlık âlemini kuşatan hakimiyeti, yaratıcılığı ve terbiyesi
sıhhat : sağlamlık, sağlık
sû-i ihtiyar : iradeyi kötüye kullanma
sû-i istimal : kötüye kullanma
şekvâ : şikayet, yakınma
şükretmek : Allah’a karşı minnet duymak, teşekkür etmek
tabir-i Samedânî : Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan, ama herşey Kendisine muhtaç olan Allah’ın yüce ifadesi, tabiri
temsil : benzetme, örnek
tenkit etmek : eleştirmek
vücuda gelmek : var olmak, ortaya çıkmak
ziyadeleştirmek : artırmak, fazlalaştırmak
Yükleniyor...