Evet, hastalık zamanında, hastalık elemini hiçe indirecek gayet hoş ve ferahlı, etrafında tezahür eden şefkatlerden ve acımak ve merhametlerden gelen lezzetler var. Hastanın duasının makbuliyeti ehemmiyetli bir meseledir.

Ben otuz kırk seneden beri, bendeki kulunç denilen bir hastalıktan şifa için dua ederdim. Ben anladım ki, hastalık dua için verilmiş. Dua ile duayı, yani, dua kendi kendini kaldırmadığından, anladım ki, duanın neticesi uhrevîdir, HAŞİYE kendisi de bir nevi ibadettir ve hastalıkla aczini anlayıp dergâh-ı İlâhiyeye iltica eder.

Onun için, otuz senedir şifa duasını ettiğim halde duam zâhirî kabul olmadığından, duayı terk etmek kalbime gelmedi. Zira hastalık duanın vaktidir; şifa duanın neticesi değil. Belki Cenâb-ı Hakîm-i Rahîm şifa verse, fazlından verir.

Hem dua istediğimiz tarzda kabul olmazsa, makbul olmadı denilmez. Hâlık-ı Hakîm daha iyi biliyor; menfaatimize hayırlı ne ise onu verir. Bazan dünyaya ait dualarımızı, menfaatimiz için âhiretimize çevirir, öyle kabul eder.

Her ne ise, hastalık sırrıyla hulûsiyet kazanan, hususan zaaf ve aczden ve tezellül ve ihtiyaçtan gelen bir dua, kabule çok yakındır. Hastalık böyle hâlis bir duanın medarıdır. Hem dindar olan hasta, hem hastaya bakan mü’minler de bu duadan istifade etmelidirler.

ON SEKİZİNCİ DEVÂ

Ey şükrü bırakıp şekvâya giren hasta! Şekvâ bir haktan gelir. Senin bir hakkın zayi olmamış ki şekvâ ediyorsun. Belki senin üstünde hak olan çok şükürler var, yapmadın. Cenâb-ı Hakkın hakkını vermeden, haksız bir surette hak istiyorsun gibi şekvâ ediyorsun.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

HAŞİYE : Evet, bir kısım hastalık duanın sebeb-i vücudu iken, dua hastalığın ademine sebep olsa, duanın vücudu kendi ademine sebep olur; bu da olamaz.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi Dördüncü Lem'a / Sonraki Risale: Yirmi Altıncı Lem'a
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

acz : güçsüzlük
adem : yokluk
âhiret : öldükten sonra yaşanacak olan sonsuz hayat
bârekâllah : Allah hayırlı ve bereketli kılmış
Cenâb-ı Hak : Hakkın tâ kendisi olan, şeref ve yücelik sahibi Allah
Cenâb-ı Hakîm-i Rahîm : her şeyi hikmetle ve yerli yerinde yaratan, yarattıklarına sonsuz şefkat gösteren Allah
dergâh-ı İlâhiye : Allah’ın yüce katı
devâ : ilâç, çare
dua : Allah’a yakarış
ehemmiyetli : değerli, önemli
elem : acı, keder
fazl : cömertlik, fazladan nimet verme
ferahlı : sevinç ve huzur veren
gayet : çok
Hâlık-ı Hakîm : her varlığı sayısız hikmetlerle yaratan Allah
hâlis : içten
hulûsiyet : hâlislik, içtenlik
hususan : özellikle
iltica etmek : sığınmak
insaniyet : insanlık
kemâl-i hürmet : tam bir saygı
kulunç : özellikle omuzlarda olan şiddetli ağrı
makbul : kabul edilen
makbuliyet : kabul edilmiş olma
maşaallah : Allah dilemiş ve ne güzel yaratmış
medar : dayanak noktası, kaynak
melâike : melekler
menfaat : fayda, yarar
merhamet : acıma, şefkat
mukabele etmek : karşılık vermek
mukabil : karşılık
mü’min : Allah’a ve Ondan gelen herşeye inanan
nevi : çeşit, tür
sebeb-i vücud : varlık sebebi
surette : şekilde
şefkat : içten ve karşılık beklemeden duyulan merhamet, sevgi
şefkat-i ferzendâne : evlâda yakışır sûrette şefkat gösterme
şekvâ : şikâyet
şifa : iyileşme, sağlıklı olma
şükür : Allah’a karşı minnet duyma, teşekkür etme
tezahür etmek : görünmek, ortaya çıkmak
tezellül : kendisini çok küçük görme
uhrevî : ahirete ait
ulviyet : yücelik
zâhirî : dış görünüşte
zayi olmak : kaybolup gitmek
zira : çünkü
Yükleniyor...