Ey hasta kardeş! Bil ki, başka risalelerde tafsilâtıyla kat’î bir surette ispat edildiği gibi, musibetlerin, şerlerin, hattâ günahların aslı ve mayası ademdir. Adem ise şerdir, karanlıktır. Yeknesak istirahat, sükût, sükûnet, tevakkuf gibi hâletler, ademe, hiçliğe yakınlığı içindir ki, ademdeki karanlığı ihsas edip sıkıntı veriyor. Hareket ve tahavvül ise, vücuttur, vücudu ihsas eder. Vücut ise hâlis hayırdır, nurdur.

Madem hakikat budur; sendeki hastalık, kıymettar hayatı sâfileştirmek, kuvvetleştirmek, terakki ettirmek ve vücudundaki sair cihazat-ı insaniyeyi o hastalıklı uzvun etrafına muavenettarane müteveccih etmek ve Sâni-i Hakîmin ayrı ayrı isimlerinin nakışlarını göstermek gibi çok vazifeler için, o hastalık senin vücuduna misafir olarak gönderilmiştir. İnşaallah çabuk vazifesini bitirir, gider. Ve âfiyete der ki: “Sen gel, benim yerimde daimî kal, vazifeni gör. Bu hane senindir, âfiyetle kal.”

YİRMİNCİ DEVÂ

Ey derdine derman arayan hasta! Hastalık iki kısımdır. Bir kısmı hakikî, bir kısmı vehmîdir. Hakikî kısmı ise, Şâfî-i Hakîm-i Zülcelâl, küre-i arz olan eczahane-i kübrâsında, her derde bir devâ istif etmiş. O devâlar ise dertleri isterler. Her derde bir derman halk etmiştir. Tedavi için ilâçları almak, istimal etmek meşrudur; fakat tesiri ve şifaCenâb-ı Haktan bilmek gerektir. Derdi O verdiği gibi, şifayı da O veriyor.

Hâzık, mütedeyyin hekimlerin tavsiyelerini tutmak, ehemmiyetli bir ilâçtır. Çünkü ekser hastalıklar sû-i istimâlâttan, perhizsizlikten ve israftan ve hatîattan ve sefahetten ve dikkatsizlikten geliyor. Mütedeyyin hekim, elbette meşru bir dairede nasihat eder ve vesâyâda bulunur. Sû-i istimâlâttan, israfattan men eder, teselli verir. Hasta o vesâyâ ve o teselliye itimad edip hastalığı hafifleşir; sıkıntı yerinden bir ferahlık verir.

Amma vehmî hastalık kısmı ise, onun en müessir ilâcı, ehemmiyet vermemektir. Ehemmiyet verdikçe o büyür, şişer. Ehemmiyet vermezse küçülür, dağılır. Nasıl ki arılara iliştikçe insanın başına üşüşürler; aldırmazsan dağılırlar. Hem karanlıkta gözüne sallanan bir ipten gelen bir hayale ehemmiyet verdikçe büyür, hattâ bazan onu divane gibi kaçırır. Ehemmiyet vermezse, âdi bir ipin yılan olmadığını görür, başındaki telâşına güler.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi Dördüncü Lem'a / Sonraki Risale: Yirmi Altıncı Lem'a
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

adem : yokluk, hiçlik
âfiyet : sağlık
Cenâb-ı Hak : Hakkın tâ kendisi olan şeref ve yücelik sahibi Allah
cihazat-ı insaniye : insana ait cihazlar, organlar
daimî : devamlı, sürekli
devâ : ilâç, çare
eczahane-i kübrâ : büyük eczane, kâinat
ehemmiyet : değer, önem
ekser : çoğunluk
ferahlık : rahatlık
hakikat : gerçek, doğru
hakikî : asıl, gerçek
hâlis : katışıksız, saf
halk etmek : yaratmak
hane : ev
hatîat : yanlışlar, hatâlar
hayır : iyilik
hâzık : mesleğinde ihtisas sahibi, uzman
hekim : doktor
ihsas etmek : hissettirmek
inşaallah : Allah izin verirse
israf : savurganlık
israfat : israflar, savurganlıklar
istif : yığma, biriktirme
istimal etmek : kullanmak
itimad etmek : güvenmek
kıymettar : kıymetli, değerli
küre-i arz : yerküre
men etmek : yasaklamak
meşru : helal, dine uygun
muavenettarane : yardımlaşarak
müessir : etkili
mütedeyyin : dinin emirlerini eksiksiz yerine getiren, dindar
müteveccih etmek : yönlendirmek
nakış : işleme, süsleme
sâfileştirmek : arındırmak
sair : diğer, başka
Sâni-i Hakîm : her şeyi hikmetle ve san’atlı bir şekilde yapan Allah
sefahet : yasak zevk ve eğlenceye düşkünlük
sû-i istimâlât : eldeki nimetleri kötüye kullanmalar
Şâfî-i Hakîm-i Zülcelâl : hastalara şifa veren, her şeyi hikmetle, belli bir gaye ile yaratan ve sonsuz haşmet sahibi olan Allah
şifa : iyileşme, sağlıklı olma
tahavvül : değişim, başkalaşma
terakki ettirmek : geliştirmek, ilerletmek
teselli : avunma, avuntu
tesir : etki
uzuv : organ
vehmî : kuruntu ve hayalî olan
vesâyâ : öğütler, nasihatler
vücut : varlık, var olmak
Yükleniyor...