Bu vehmî hastalık çok devam etse, hakikate inkılâp eder. Vehham ve asabî insanlarda fena bir hastalıktır; habbeyi kubbe yapar, kuvve-i mâneviyesi kırılır. Hususan merhametsiz yarım hekimlere veyahut insafsız doktorlara rast gelse, evhamını daha ziyade tahrik eder. Zengin ise malı gider; yoksa ya aklı gider veya sıhhati gider.

YİRMİ BİRİNCİ DEVÂ

Ey hasta kardeş! Senin hastalığında maddî elem var. Fakat o maddî elemin tesirini izale edecek ehemmiyetli bir mânevî lezzet seni ihata ediyor.

Çünkü, peder ve validen ve akraban varsa, çoktan beri unuttuğun gayet lezzetli o şefkatleri senin etrafında yeniden uyanıp, çocukluk zamanında gördüğün o şirin nazarları yine görmekle beraber; çok gizli, perdeli kalan etrafındaki dostluklar, hastalığın cazibesiyle yine sana karşı muhabbettarane baktıklarından, elbette onlara karşı senin bu maddî elemin pek ucuz düşer.

Hem sen müftehirâne hizmet ettiğin ve iltifatlarını kazanmasına çalıştığın zâtlar, hastalığın hükmüyle sana merhametkârâne hizmetkârlık ettiklerinden, efendilerine efendi oldun.

Hem insanlardaki rikkat-i cinsiyeyi ve şefkat-i nev’iyeyi kendine celb ettiğinden, hiçten, çok yardımcı ahbap ve şefkatli dost buldun.

Hem çok meşakkatli hizmetlerden paydos emrini yine hastalıktan aldın, istirahat ediyorsun. Ebette senin cüz’î elemin, bu mânevî lezzetlere karşı seni şekvâya değil, teşekküre sevk etmelidir.

YİRMİ İKİNCİ DEVÂ

Ey nüzul gibi ağır hastalıklara müptelâ olan kardeş! Evvelâ sana müjde ediyorum ki, mü’min için nüzul mübarek sayılıyor. Bunu çoktan ehl-i velâyetten işitiyordum, sırrını bilmezdim.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi Dördüncü Lem'a / Sonraki Risale: Yirmi Altıncı Lem'a
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âdi : basit, sıradan
ahbap : dostlar, sevgililer
azîm : büyük, yüce
cazibe : çekim gücü
celb etmek : çekmek
Cenâb-ı Hak : Hakkın tâ kendisi olan şeref ve yücelik sahibi Allah
cüz’î : ferdî, küçük
devâ : ilâç, çare
divane : akılsız
ehemmiyet : değer, önem
ehl-i velâyet : veli kullar, Allah dostları
ehlullah : Allah dostları
elem : acı, keder, üzüntü
esas : temel
evham : kuruntular, şüpheler
evvelâ : ilk olarak
fena : kötü, çirkin
habbeyi kubbe yapmak : en küçük meseleleri olduğundan büyük göstermek
hakikat : gerçek
hekim : doktor
hizmetkârlık : hizmetçilik
hususan : bilhassa, özellikle
ihata etmek : içine almak, kapsamak
ihtiyaren : iradeyi kullanarak, isteyerek
inkılâp etmek : dönüşmek, değişmek
insafsız : vicdansız
istirahat etmek : dinlenmek, rahatlamak
izale etmek : gidermek, ortadan kaldırmak
kuvve-i mâneviye : mânevî güç, moral
merhametkârâne : merhametli bir şekilde
meşakkatli : zahmetli, zorlu
muhabbettarane : sevgiyle, sevgi dolu
mü’min : Allah’a ve Ondan gelen herşeye inanan
mübarek : hayırlı, uğurlu
müftehirâne : övünerek, iftiharla
müptelâ olmak : tutulmak
nazar : bakış
nüzul : felç hastalığı
peder : baba
rast gelmek : denk gelmek, rastlamak
rikkat-i cinsiye : insanın kendi cinsinden olana acıması
saadet-i ebediye : sonsuz mutluluk
sevk etmek : yönlendirmek
sıhhat : sağlık, sağlamlık
şefkat : içten ve karşılık beklemeden duyulan merhamet, sevgi
şefkat-i nev’iye : insanın kendi cinsinden olana şefkat etmesi
vasıl olmak : ulaşmak
vehham : aşırı derecede vehimli, kuruntulu, vesveseli
vehmî : kuruntu ve hayale dayalı, vesveseli
Yükleniyor...