Bir sırrı şöyle kalbime geliyor ki: Ehlullah, Cenâb-ı Hakka vasıl olmak ve dünyanın azîm mânevî tehlikelerinden kurtulmak ve saadet-i ebediyeyi temin etmek için, iki esası ihtiyaren takip etmişler.

Birisi: Rabıta-i mevttir. Yani, dünya fâni olduğu gibi, kendisi de içinde vazifedar fâni bir misafir olduğunu düşünmekle, hayat-ı ebedîsine o suretle çalışmışlar.

İkincisi: Nefs-i emmârenin ve kör hissiyatın tehlikelerinden kurtulmak için, çilelerle, riyazetlerle nefs-i emmârenin öldürülmesine çalışmışlar.

Sizler, ey yarı vücudunun sıhhatini kaybeden kardeş! Sen ihtiyarsız, kısa ve kolay ve sebeb-i saadet olan iki esas sana verilmiş ki, daima senin vücudunun vaziyeti, dünyanın zevâlini ve insanın fâni olduğunu ihtar ediyor.

Daha dünya seni boğamıyor, gaflet senin gözünü kapayamıyor. Ve yarım insan vaziyetinde bir zâta, nefs-i emmâre, elbette hevesât-ı rezile ile ve nefsânî müştehiyatla onu aldatamaz; çabuk o nefsin belâsından kurtulur.

İşte, mü’min sırr-ı imanla ve teslimiyet ve tevekkülle, o ağır nüzul gibi hastalıktan, az bir zamanda, ehl-i velâyetin çileleri gibi istifade edebilir. O vakit o ağır hastalık çok ucuz düşer.

YİRMİ ÜÇÜNCÜ DEVÂ

Ey kimsesiz, garip, biçare hasta! Hastalığınla beraber kimsesizlik ve gurbet, sana karşı en katı kalbleri rikkate getirirse ve nazar-ı şefkati celb ederse, acaba Kur’ân’ın bütün sûrelerinin başlarında kendini “Rahmânü’r-Rahîm” sıfatıyla bize takdim eden ve bir lem’a-i şefkatiyle umum yavrulara karşı umum valideleri, o harika şefkatiyle terbiye ettiren ve her baharda bir cilve-i rahmetiyle zemin yüzünü nimetlerle dolduran ve ebedî bir hayattaki Cennet, bütün mehâsiniyle bir cilve-i rahmeti olan senin Hâlık-ı Rahîmine imanla intisabın ve Onu tanıyıp hastalığın lisan-ı acziyle niyazın, elbette senin bu gurbetteki kimsesizlik hastalığın, herşeye bedel Onun nazar-ı rahmetini sana celb eder.

Madem O var, sana bakar; sana herşey var. Asıl gurbette, kimsesizlikte kalan odur ki, iman ve teslimiyetle Ona intisap etmesin veya intisabına ehemmiyet vermesin.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi Dördüncü Lem'a / Sonraki Risale: Yirmi Altıncı Lem'a
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

belâ : büyük sıkıntı
biçare : çaresiz
celb etmek : çekmek
cilve-i rahmet : şefkat ve merhametin yansıması
çile : eziyet, sıkıntı; tasavvuftaki dervişlerin kapalı bir yere çekilerek günlerini ibadetle geçirmeleri
devâ : ilâç, çare
ebedî : sonsuz
ehl-i velâyet : veli kullar, Allah dostları
esas : temel
fâni : geçici olan, ölümlü
gaflet : sorumsuzluk, âhiretten ve Allah’ın emir ve yasaklarından habersiz davranma
garip : yalnız
gurbet : gariplik, yabancılık; yabancı memlekette bulunma
Hâlık-ı Rahîm : herbir varlıkta merhamet ve şefkati tecelli eden ve herşeyi yaratan Allah
hayat-ı ebedî : sonsuz hayat
hevesât-ı rezile : rezil hevesler
hissiyat : hisler, duygular
ihtar etmek : hatırlatmak
ihtiyarsız : irade dışı, tercihsiz
intisab : bağlanma, mensup olma
istifade etmek : faydalanmak, yararlanmak
lem’a-i şefkat : şefkat parıltısı
mehâsin : güzellikler
mü’min : Allah’a ve Ondan gelen herşeye inanan
nazar-ı şefkat : şefkatli bakış
nefsânî müştehiyat : nefsin hoşuna giden arzu ve istekler
nefs-i emmâre/nefis : hazır zevke düşkün ve insanı kötülüğeve yasak zevk ve isteklere sevk eden duygu
nimet : iyilik, lütuf
nüzul : felç hastalığı
rabıta-i mevt : ölümü ve dünyanın geçici oluşunu düşünerek nefsin aldatmacalarından kurtulma
Rahmânü’r-Rahîm : dünya ve ahirette yarattıklarına sonsuz rahmet, şefkat ve merhametiyle muamele eden Allah
rikkat : acıma, yufka yüreklilik
riyazet : manevî eğitim; nefsi kontrol altına almak için bütün dünyevî zevklerinden uzak yaşama
sebeb-i saadet : mutluluk sebebi
sıhhat : sağlık
sırr-ı iman : iman sırrı
suret : şekil
şefkat : içten ve karşılık beklemeden duyulan merhamet, sevgi
takdim etmek : sunmak
teslimiyet : bağlılık, kendini Allah’ın iradesine bırakma
tevekkül : Allah’a dayanma ve güvenme
umum : bütün
valide : anne
vazifedar : görevli
vaziyet : durum, hâl
vücud : beden
zemin : yer
zevâl : gelip geçme, yok olma
Yükleniyor...