Onlar farazî ve hayalî bir surette kendilerini ölmüş tasavvur ve tahayyül edip ve yıkanıyor, kabre konuyor farz edip, düşüne düşüne, nefs-i emmâre o tahayyül ve tasavvurdan müteessir olup, uzun emellerinden bir derece vazgeçer. Bu rabıtanın fevâidi pek çoktur.

Hadiste 1 اَكْثِرُوا ذِكْرَ هَادِمِ اللَّذَّاتِ (ev kemâ kàl) yani, “Lezzetleri tahrip edip acılaştıran ölümü çok zikrediniz” diye bu rabıtayı ders veriyor.

Fakat mesleğimiz tarikat olmadığı, belki hakikat olduğu için, bu rabıtayı, ehl-i tarikat gibi farazî ve hayalî suretinde yapmaya mecbur değiliz. Hem meslek-i hakikate uygun gelmiyor.

Belki, âkıbeti düşünmek suretinde müstakbeli zaman-ı hazıra getirmek değil, belki hakikat noktasında zaman-ı hazırdan istikbale fikren gitmek, nazaran bakmaktır.

Evet, hiç hayale, faraza lüzum kalmadan, bu kısa ömür ağacının başındaki tek meyvesi olan kendi cenazesine bakabilir.

Onunla yalnız kendi şahsının mevtini gördüğü gibi, bir parça öbür tarafa gitse asrının ölümünü de görür; daha bir parça öbür tarafa gitse dünyanın ölümünü de müşahede eder, ihlâs-ı etemme yol açar.

İkinci sebep, iman-ı tahkikînin kuvvetiyle ve marifet-i Sânii netice veren masnuattaki tefekkür-ü imanîden gelen lemeât ile bir nevi huzur kazanıp, Hâlık-ı Rahîmin hazır, nâzır olduğunu düşünüp, Ondan başkasının teveccühünü aramayarak, huzurunda başkalarına bakmak, medet aramak o huzurun edebine muhalif olduğunu düşünmekle o riyâdan kurtulup ihlâsı kazanır.

Her ne ise, bunda çok derecat, merâtip var. Herkes kendi hissesine göre ne kadar istifade edebilse o kadar kârdır.

Risale-i Nur’da riyâdan kurtaracak, ihlâsı kazandıracak çok hakaik zikredildiğinden, ona havale edip burada kısa kesiyoruz.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Tirmizî, Zühd: 4, Kıyâmet: 26; Nesâî, Cenâiz: 3; İbni Mâce, Zühd: 31; el-Hâkim, el-Müstedrek, 4:321.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirminci Lem'a / Sonraki Risale: Yirmi İkinci Lem'a
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âkıbet : netice, son
derecat : dereceler
edeb : terbiye, güzel ahlâk
ehl-i tarikat : tarikata mensup olanlar
emel : arzu, istek
ev kemâ kâl : veya buna benzer şekilde buyurmuştur
faraz : varsayım
farazî : hayalî, varsayılan
farzetmek : var saymak
fevâid : faydalar, kazançlar
fikren : düşünce yoluyla
hadis : Peygamber Efendimizin (a.s.m.) mübarek söz, fiil ve hareketi veya onun onayladığı başkasına ait söz, iş veya davranış
hakaik : hakikatler
hakikat : doğru gerçek
Hâlık-ı Rahîm : sınırsız rahmet ve şefkat sahibi olan ve herşeyi yaratan Allah
hazır ve nâzır olmak : Allah’ın her an, her yerde olması ve her şeyi görmesi
hisse : pay
ihlâs : ibadet ve davranışlarda sadece Allah’ın rızasını gözetme; samimiyet
ihlâs-ı etemme : tam ve mükemmel ihlâs
iman-ı tahkikî : imana dair bütün meseleleri inceleyip delil ve bürhan ile inanma
istikbal : gelecek
izale etmek : gidermek, ortadan kaldırmak
lemeât : parıltılar
marifet-i Sâni : her şeyi sanatlı bir şekilde yaratan Allah’ı tanıma ve bilme
masnuat : san’atlı olarak yaratılan varlıklar
medet : yardım
menşe : kaynak
merâtip : mertebeler
meslek : takip edilen yol, yöntem
meslek-i hakikat : hakikate ulaşmak için takip edilen yöntem
mevt : ölüm
muhalif : aykırı
müstakbel : gelecek zaman
müşahede etme : gözlemleme
müteessir olmak : etkilenmek
nazar : bakış
nefs-i emmâre : hazır zevke düşkün ve insanı kötülüğe ve yasak zevk ve isteklere sevk eden duygu
nevi : çeşit
rabıta : bağlantı
riyâ : gösteriş
suret : biçim, görünüş
tahayyül : hayal etme
tahrip etmek : yıkıp yok etmek
tarikat : bir şeyhin gözetiminde müridin takip edeceği usül, yol
tasavvur etme : düşünme, hayal etme
tefekkür-ü imanî : imanî meselelerin bütün ayrıntıları ile tefekkür edilmesi, düşünülmesi
teveccüh : yönelme, ilgi gösterme
tevehhüm-ü ebediyet : sonsuza kadar yaşayacağını sanmak
zaman-ı hazır : şimdiki zaman
zikretmek : hatırlamak, akılda tutmak
Yükleniyor...