وَهُوَ الْجَمِيلُ اللَّطِيفُ الْعَطُوفُ الْبَاقِى فَلاَ حِرْقَةَ وَلاَعِبْرَةَ بِزَوَالِ اللَّطِيفَاتِ الْمُشْفِقَاتِ لِبَقآءِ مَنْ يَقُومُ مَقَامَ كُلِّهَا، وَلاَيَقُومُ الْكُلُّ مَقَامَ فَبَقآؤُهُ بِهٰذِهِ اْلاَوْصَافِ يَقُومُ مَقَامَ كُلِّ مَا فَنٰى وَزَالَ مِنْ اَنْوَاعِ مَحْبُوبَاتِ كُلِّ اَحَدٍ مِنَ الدُّنْيَا.
.(حَسْبُنَا اللّٰهُ وَنِعمَ الْوَكِيلُ)

نَعَمْ، حَسْبِى مِنْ بَقآءِ الدُّنْياَ وَمَا فِيهَا بَقآءُ مَالِكِهاَ وَصَانِعِهاَوَفَاطِرِهاَ.

:اَلنُّكْتَةُ الثَّانِيَةُ


HAŞİYE-2 مِنْ بَقآئِى أَنَّ اللّٰهَ هُوَ إِلهِىَ الْباَقِى، وَخَالِقِىَ HAŞİYE-1 حَسْبِى

الْباَقِى، وَمُوجِدِىَ الْباَقِى، وَفَاطِرِىَ الْباَقِى، وَمَالِكِىَ الْباَقِى، وَشَاهِدِىَ الْباَقِى، وَمَعْبُودِىَ الْباَقِى، وَبَاعِثِىَ الْباَقِى،

AÇIKLAMA

O bütün güzelliklerin kaynağı Cemîl, bütün ince lûtufların şirin ihsanların sahibi Lâtif ve sınırsız ikramlarıyla varlıklarını donatan Atûf ve varlığı sonsuza kadar devam eden Bâkî olduğundan, lütuf ve şefkat sahiplerinin geçip gitmesi azap sebebi olmadığı gibi, onlara ehemmiyet dahi verilmez. Çünkü onların hepsine bedel olan ve bütün bunlar, Onun tecellilerinden birtek tecellînin yerini tutamayan Zât bâkîdir.

Onun, bütün bu sıfatlarıyla beraber bâkî oluşu, dünyadaki herbir ferdin fenâ ve zeval bulan her nevi sevdiği şeye bedeldir. Allah bize yeter; O ne güzel vekildir.

Evet, dünyanın ve içindekilerin bekàsı için, onun Mâlikinin ve Sâniinin ve Fâtırının bekàsı bana yeter.

İkinci Nükte

Bekà için Allah bana yeter. HAŞİYE-1 Çünkü O benim bâkî olan İlâhım ve bâkî olan Hâlıkım HAŞİYE-2 ve bâkî olan Mûcidim ve bâkî olan Fâtırım ve bâkî olan Mâlikim ve bâkî olan Mâbudum ve bâkî olan Bâisimdir.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

HAŞİYE-1 : Nasıl ki afakın ve dünyanın fena ve zevalinin arkasında Bakî-i Zülcelal’in Baki esmasının cilvelerini gördüm tam teselli buldum. Öyle de şahsıma baktım, şahsımdaki müteaddit, muhtelif tabaka-i mevcudat-ı nefsiye ve meftun olduğum sıfât ve hakaik-i şahsiye gayet sür’atle zeval ve fenaya koştuklarından insanın fıtratındaki aşk-ı bekà sırrıyla o fânilerde bir bekà aradım. Halıkımın bakî cilve-i esmasını gördüm. Her bir sıfatımın zevalinde ona temessül eden bir ismin cilvesini baki gördüm. Ve kat’iyyen anladım ki, fıtrat-ı insaniyedeki aşk-ı bekà muhabbet-i ilâhiyeden teşa’ub eden bir muhabbettir. Mahbubunu yanlış bir surette arıyor. Aynada temessül edeni de sevmek, aramak lâzımken aynayı veya aynanın ziyneti hükmüne geçen temessülün keyfîyetini sevmeye başlıyor. “Huve” yerine “Ene” ye perestiş eder. Zevalinden sonra yanlışını anlıyor. Kalb ve mahiyet-i insaniye zişuur bir aynadır. Onda temessül edeni şuur ile hisseder. Aşk-ı bekà ile sever.
HAŞİYE-2 : Şu gelecek sekiz kelimedeki “Ye” harfleri mütekellim zamiri olup, kendini gösteriyor.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Dördüncü Bab / Sonraki Risale: Altıncı Bab
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

afak : bütün dünya, gözle görülen âlem
aşk-ı beka : sonsuzluk aşkı, arzusu
bakî : ölümsüz, devamlı, kalıcı
Bakî-i Zülcelal : varlığı kalıcı ve sürekli olan; heybet ve celal sahibi Allah
beka : devamlılık, kalıcılık
cilve : görüntü, akis
cilve-i esma : Allah’ın isimlerinin görüntüsü, yansıması
ene : ben
esma : Allah’ın isimleri
fâni : geçici, ölümlü
fena : gelip geçicilik
fıtrat : yaratılış
fıtrat-ı insaniye : insanın yaratılışı, tabiatı
hakaik-i şahsiye : kişinin kendisine ait gerçekler
Halık : her şeyi yaratan Allah
huve : O, Allah
kat'iyyen : kesin olarak
keyfîyet : nitelik, içerik
mahbub : sevgili
mahiyet-i insaniye : insana ait özellikler, insanın iç yapısı
meftun : düşkün, tutkun
muhabbet : sevgi
muhabbet-i İlâhiye : Allah sevgisi
muhtelif : birçok
müteaddit : birçok
mütekellim : konuşan
perestiş etmek : taparcasına sevmek
sıfât : nitelikler, özellik
surette : şekilde
sür'atle : hızla
tabaka-i mevcudat-ı nefsiye : nefsin hoşuna giden varlıklar tabakası
temessül : görünme, belirme
teşa'ub etmek : şubelere ayrılmak
zamir : ismin yerini tutan kelime
zeval : sona erme
zîşuur : şuur sahibi, bilinçli
ziynet : süs
Yükleniyor...