فَلاَ بَأْسَ وَلاَ حُزْنَ وَلاَ تَأَسُّفَ وَلاَ تَحَسُّرَ عَلٰى زَوَالِ وُجُودِى لِبَقآءِ مُوجِدِى، وَاِيجَادِهِ بِاَسْمآئِهِ. وَمَافِى شَخْصِى مِنْ صِفَةٍ إِلاَّ وَهِىَ مِنْ شُعَاعِ اِسْمٍ مِنْ اَسْمآئِهِ الْبَاقِيَةِ، فَزَوَالُ تِلْكَ الصِّفَةِ وَفَنَاؤُهَا لَيْسَ اِعْدَاماً لَهَا، ِلاَنَّهَا مَوْجُودَةٌ فِى دآئِرَةِ الْعِلْمِ وَبَاقِيَةٌ وَمَشْهُودَةٌ لِخَالِقِهَا.

وَكَذَا حَسْبِى مِنَ الْبَقآءِ وَلَذَّتِهِ عِلْمِى وَاِذْعَانِى وَشُعُورِى وَاِيمَانِى بِأَنَّهُ إِلهِٰىَ الْبَاقِى الْمُتَمَثِّلُ شُعَاعُ اِسْمِهِ الْبَاقِى فِى مِرْآةِ مَاهِيَّتِى؛ وَمَا حَقِيقَةُ مَاهِيَّتِى اِلاَّ ظِلٌّ لِذ ٰلِكَ اْلاِسْمِ. فَبِسِرِّ تَمَثُّلِهِ فِى مِرْآةِ حَقِيقَتِى صَارَتْ نَفْسُ حَقِيقَتِى مَحْبُوبَة ً لاَ لِذَاتِهَا بَلْ بِسِرِّ مَا فِيهَا وَبَقآءُ مَا تَمَثَّلَ فِيهَا اَنْوَاعُ بَقآءٍ لَهَا.

HAŞİYE :اَلنُّكْتَةُ الثَّالِثَةُ

(حَسْبُنَا اللّٰهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ)
اِذْ هُوَ الْوَاجِبُ الْوُجُودِ الَّذِى مَا هذِهِ الْمَوْجُودَاتُ السَّيَّالاَتُ اِلاَّ مَظَاهِرُ لِتَجَدُّدِ تَجَلِّيَاتِ اِيجَادِهِ وَوُجُودِهِ، بِهِ وَبِاْلاِنْتِسَابِ اِلَيْهِ وَبِمَعْرِفَتِهِ اَنْوَارُ الْوُجُودِ بِلاَحَدٍّ، وَبِدُونِهِ ظُلُمَاتُ الْعَدَمَاتِ وَاٰلاَمُ الْفِرَاقَاتِ الْغَيْرِ الْمَحْدُودَاتِ.

AÇIKLAMA

Öyleyse, benim vücudumun zevâlinde beis yok, hüzün yok, teessüf yok, tahassür yoktur. Zira benim Mûcidim bâkîdir ve Onun isimleriyle icadı dahi bâkîdir. Benim şahsımdaki nitelikler dahi, Onun bâkî olan isimlerinden bir ismin bir şuâsından başka birşey değildir. O sıfatlar, Hâlıkının ilim dairesinde mevcut ve gözetimi altında bâkî olduğundan, onlar zeval ve fenâya gitmekle yok olmuyorlar.

Kezâ, bâkî olan İlâhımın bâkî isminin benim mahiyetimin aynasındaki şuâsının bâkî olduğuna; benim mahiyetimin hakikatinin dahi o ismin bir gölgesinden başka birşey olmadığına; ve o ismin, benim mahiyetimin aynasında temessülü sırrıyla, benim hakikatim dahi bizzat mahbup değil, onda olan ve onda bâkî kalan şeylerin çeşit çeşit bekàlar olması hasebiyle mahbup olduğuna dair ilmim ve iz’ânım ve şuurum ve imanım, bekà ve bekà lezzeti itibarıyla bana yeter.

Üçüncü Nükte HAŞİYE

Allah bize yeter; O ne güzel vekildir. Zira O öyle bir varlığı zorunlu Vâcibü’l-Vücuddur ki, bu akıp giden varlıklar Onun icad ve varlığının tecelliyatına birer mazhardan başka birşey değildir. Onunla ve Ona bağlanmakla ve Onun tanımakla, sınırsız varlık nurları hasıl olur. Ona iman ve bağlılık olmazsa, had ve hesaba gelmeyen yokluk karanlıkları ve ayrılık acıları ortaya çıkar.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

HAŞİYE : Kâinatın en mühim muamması mütemadiyen mevt ve hayat, zeval ve fena içindeki faaliyet-i daimenin tılsımını keşfeden Yirmi Dördüncü Mektup’ta beş remiz ve beş işaretle izah edilen mühim bir hakikatın meratibine gayet icmalli işaretler nev’inden eskiden beri tahatturla tefekkür ediyordum. Ve fena ve zeval ve adem ise başka başka vücutların ünvanları olduğunu ve kesretli vücutları semere verdiğini ve zevale giden birşey kendine bedel çok vücutları bıraktığını gösterir bir nüktedir. Bir zihayatın mevti ve zevali birçok vücutları meyve verip arkasında bırakır, sonra gider. Evet, bir fânî, çok cihetlerle bâkî kalır. Bir dane çürümekle ölür, yüz daneyi camî bir sümbülü yerinde bırakır. İşte bu sırra binaen mevt ve ademden ürkmek ve zevalden teessüf etmek yerinde değildir.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Dördüncü Bab / Sonraki Risale: Altıncı Bab
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

adem : hiçlik, yokluk
bâkî : sürekli, kalıcı
bedel : karşılık
binaen : -dayanarak
câmi : kapsamlı, içine alan
cihet : yön
dane : tohum
faaliyet-i daime : sürekli faaliyet, iş
fâni : gelip geçici, yok olucu
fena : gelip geçicilik
gayet : son derece
hakikat : gerçek, asıl
icmalli : özet şekilde
izah edilen : açıklanan
kâinat : evren
kesretli : pek çok
keşfetmek : açığa çıkarmak, göstermek
meratib : mertebeler, dereceler
mevt : ölüm
meyve vermek : netice vermek
muamma : anlaşılması ve çözülmesi güç şey
mühim : önemli
mütemadiyen : sürekli olarak
nev'inden : türünden
nükte : ince ve derin anlam
remiz : işaret
semere vermek : meyve, netice vermek
tahattur : hatırlama
teessüf etmek : üzülmek
tefekkür etmek : düşünmek
tılsım : sır, gizem
vücut : varlık
zeval : sona erme
zihayat : canlı, hayat sahibi
Yükleniyor...