اَلنُّقْطَةُ السَّادِسَةُ

اَلْحَمْدُ ِللّٰهِ عَلٰى نُورِ اْلاِيمَانِ الْمُصَوِّرِ لِلدَّارَينِ كَسُفْرَتَيْنِ مَمْلُوءَتَيْنِ مِنَ النِّعَمِ يَسْتَفِيدُ مِنْهُمَا الْمُؤْمِنُ بِيَدِ اْلاِيمَانِ بِأَنْوَاعِ حَوَاسِّهِ الظَّاهِرَةِ وَالْبَاطِنَةِ، وَاَقْسَامِِ لَطَائِفِهِ الْمَعْنَويَّةِ وَالرُّوحِيَّةِ الْمُنْكَشِفَةِ بِضِيَاءِ اْلاِيمَانِ. نَعَمْ: إنَّ فِى نَظَرِ الضَّلاَلةِ تَتَصَاغَرُ دَائِرَةُ اِسْتِفَادَةِ ذَوِى الْحَياَةِ اِلٰى دَائِرَةِ لَذَائِذِهِ الْمَادِّيَّةِ الْمُنَغَّصَةِ بِزَوَالِهَا

وَبِنُورِ اْلاِيمَانِ تَتَوَسَّعُ دَائِرَةُ اْلاِسْتِفَادَةِ اِلٰى دآئِرَةِ تُحِيطُ بِالسَّمٰواتِ وَاْلاَرْضِ بَلْ بِالدُّنْياَ وَاْلآخِرَةِ. فَالْمُؤْمِنُ يَرٰى الشَّمْسَ كَسِرَاجٍ فِى بَيْتِهِ وَرَفِيقاً فِى وَظِيفَتِهِ وَأنِيسساً فِى سَفَرِهِ؛ وَتَكُونُ الشَّمْسُ نِعْمَةً مِنْ نِعْمَةٍ. وَمَنْ تَكُونُ الشَّمْسُ نِعْمَةً لَهُ؛ تَكُونُ دَائِرَةُ اِسْتِفَادَتِهِ وَسُفْرَةُ نِعْمَتِهِ اَوْسَعَ مِنَ السَّمٰواتِ

(فَالْقُرْآنُ الْمُعْجِزُ الْبَيَانِ بِاَمْثَالِ (وَسَخَّرَ لَكُمُ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ
1 (وَسَخَّرَ لَكُمْ مَا فِى اْلاَرْضِ) 2 يُشِيرُ بِبَلاَغَتِهِ إِلٰى هٰذِهِ اْلإِحْسَانَاتِ الْخَارِقَةِ النَّاشِئَةِ مِنَ اْلاِيمَانِ

اَلنُّقْطَةُ السَّابِعَة

اَلْحَمْدُ ِللّٰهِ عَلَى اللّٰهِ. فَوُجُودُ الْوَاجِبِ الْوُجوُدِ نِعْمَة ٌ لَيْسَتْ فَوْقهَا نِعْمَةٌ لِكُلِّ أَحَدٍ ولِكُلِّ مَوْجُودٍ. وَهٰذِهِ النِّعْمَةُ تَتََضَمَّنُ أَنْوَاعَ نِعَمٍ لاَ نِهَايَةَ لَهَا، وَأَجْنَاسِ إِحْسَانَاتٍ لاَ غَايَةَ لَهَا، وَأَصْنَافَ عَطِيَّاتٍ لاَ حَدَّ لَهَا

AÇIKLAMA

Altıncı nokta

Nur-u iman, dünya ve âhiret âlemlerini çeşit çeşit nimetlere mazhar iki sofra ile tasvir eder ki, mü’min olan kimse iman eliyle ve zâhirî, bâtınî duygularıyla ve mânevî, ruhî olan letaifiyle o sofralardan istifade ediyor. Dalâlet nazarında ise, zevilhayatın daire-i istifadesi küçülür, maddî lezzetlere münhasırdır.

İman nazarında, semâvât ve arzı ihâta eden bir daire kadar tevessü eder. Evet, bir mü’min, güneşi kendi hanesinin damında asılmış bir lüküs, kameri bir idare lâmbası addedebilir. Bu itibarla şems, kamer, kendisine bir nimet olur. Binaenaleyh mü’min olan zâtın daire-i istifadesi semâvâttan daha geniş olur.

Evet, Kur’ân-ı Mucizü’l-Beyan “Güneşi ve ayı da sizin hizmetinize verdi.”1 “Yerde olanları da sizin hizmetinize vermiştir.”2 âyetlerin belâgatı ile, imandan neş’et eden şu harika ihsanlara, in’âmlara işaret ediyor.

Yedinci nokta

Nur-u iman ile bilinir ki, Allah’ın varlığı bütün nimetlerin fevkinde öyle büyük bir nimettir ki, sonsuz nimetlerin envâını, nihayetsiz ihsanların cinslerini, sayısız atiyyelerin sınıflarını hâvi bir menba, bir kaynaktır.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : İbrahim Sûresi, 14:33.
2 : Hac Sûresi, 22:65.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Birinci Bab / Sonraki Risale: Üçüncü Bab
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

addetmek : saymak
âhiret : öteki dünya, öldükten sonraki ebedî hayat
âlem : dünya, evren
arz : yeryüzü
atiyye : verilen, nimet
âyet : Kur’an’ın her bir cümlesi
bâtınî : görünmeyen, iç
belâgat : maksada ve hale uygun düzgün ve güzel söz söyleme
binaenaleyh : bundan dolayı
cins : tür
daire-i istifade : yararlanma alanı
dalâlet : hak yoldan ayrılma, sapkınlık
dam : tavan
envâ : neviler, türler
fevkinde : üstünde
hane : ev
hâvi : içine alan
ihâta etmek : içine almak, kuşatmak
ihsan : bağış, iyilik, lütuf
iman : inanma
in’âm : nimetlendirme (bk. n-a-m)
istifade : faydalanma
kamer : ay
Kur'ân-ı Mucizü'l-Beyan : açıklamalarıyla benzerini yapmaktan akılları âciz bırakan Kur’ân-ı Kerim
letaif : lâtifeler, duyular
lüküs : eskiden kullanılan hava basınçlı bir aydınlatma aracı
mazhar : bir nimeti üzerinde bulunduran
menba : kaynak
mü'min : Allah’a inanan
münhasır : ait
nazar : bakış, görüş
neş'et etmek : kaynaklanmak
nihayetsiz : sınırsız
nimet : iyilik, lütuf, ihsan
nur-u iman : iman ışığı, aydınlığı
ruhî : ruha ait
semâvât : gökler
sonsuz : sonu olmayan
şems : güneş
tasvir etme : anlatma, ifade etme
tevessü etmek : genişlemek
zahirî : görünürde olan
zevilhayat : canlılar
Yükleniyor...