On Birinci Nükte

Bir düstur
Risale-i Nur talebeleri, Risale-i Nur’un dâiresi hâricinde nur aramamalı ve aramaz. Eğer ararsa, Risale-i Nur’un penceresinden ışık veren mânevî güneşe bedel bir lâmbayı bulur, belki güneşi kaybeder.

Hem Risale-i Nur’un dâiresindeki hâlis, pek kuvvetli ve her ferdine çok ruhları kazandıran ve Sahâbenin sırr-ı verâset-i Nübüvvetle meşreb-i uhuvvetkârânesini gösteren “meşreb-i hıllet ve meslek-i uhuvvet” ise, hâriç dâirelerde o pedere ve o mürşide üç cihetle zarar vermek suretiyle, bir pederi aramaya ihtiyaç bırakmaz; birtek peder yerine, pek çok ağabeyi buldurur. Elbette büyük kardeşlerin müteaddit şefkatleri, bir pederin şefkatini hiçe indirir.

Dâireye girmeden evvel bulduğu şeyhi, her fert o şeyhini, mürşidini, dâirede dahi muhâfaza edebilir. Fakat şeyhi olmayan, dâireye girdikten sonra, ancak dâire içinde mürşid arayabilir. Hem Risaletü’n-Nur’un velâyet-i kübrâ olan sırr-ı verâset-i Nübüvvet feyzini veren ders-i hakâik dâiresindeki ilm-i hakikat dahi dâire hâricindeki tarikatlere ihtiyaç bırakmaz. Meğer tarikati yanlış anlayıp, güzel rüyalar, hayaller, nur ve zevklere müptelâ ve âhiret faziletinden ayrı olan dünyevî ve hevesî zevkleri arzulayan ve merciiyet makamını isteyen nefisperestler ola...

Bu dünya dârü’l-hizmettir; -külfet ve meşakkat ile ücret ölçülür- dârü’l-mükâfat değil. Onun içindir ki, ehl-i hakikat keşif ve kerâmetlerdeki ezvâk ve envâra ehemmiyet vermiyorlar. Belki bazan kaçıyorlar, setrini istiyorlar.

Hem Risale-i Nur’un dâiresi çok geniştir; şâkirtleri pek çoktur. Hârice kaçanları aramaz, ehemmiyet vermez, belki daha içine almaz. Her insanda bir kalp var. Bir kalp ise, hem dâirede, hem hâriçte olamaz.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi Yedinci Lem'a / Sonraki Risale: Yirmi Dokuzuncu Lem'a
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âhiret : öteki dünya, ölümden sonraki ebedî hayat
bedel : karşılık
cihet : yön
dârü’l-hizmet : hizmet alanı
dârü’l-mükâfat : ödüllendirme yeri
ders-i hakâik : hakikatlere ulaştırma dersi
dünyevî : dünya ile ilgili
düstur : kural
ehemmiyet : değer, önem
ehl-i hakikat : doğru ve hak yolda olan kimseler
envâr : nurlar
ezvâk : zevkler, lezzetler
fazilet : üstün değer
ferd : kişi, birey
feyiz : mânevî bereket, bolluk
hâlis : içten, ihlâslı
hâriç : dış
hevesî : zevk ve hevesten kaynaklanan
ilm-i hakikat : hakikat ilmi, bilgisi
irşad : doğru yolu gösterme, uyarma
kerâmet : ihsan; Allah’ın sevdiği kullarına ikram olarak verdiği olağanüstü hal ve özellik
keşif : mânevî alemlerdeki gizli olan hakikatleri açığa çıkarma
külfet : güçlük, zorluk
makam : derece
merciiyet : müracaat yeri olma
meslek-i uhuvvet : kardeşlik mesleği
meşakkat : güçlük, zorluk
meşreb-i hıllet : yakın dostluğu öngören hareket tarzı
meşreb-i uhuvvetkârâne : kardeşliği öngören hareket tarzı
muhâfaza etmek : korumak, saklamak
müptelâ : bağımlı, düşkün
mürşid : irşad eden, doğru yolu gösteren
müteaddit : çeşitli, birçok
nefisperest : nefsin arzu ve isteklerine çok düşkün olan
peder : baba
Risaletü’n-Nur : Risale-i Nur’un diğer bir adı
Sahâbe : Hz. Peygamberi (a.s.m.) gören ve onun yolundan giden Müslümanlar
setretme : örtme, gizleme
sırr-ı verâset-i Nübüvvet : Peygamber varisliğinin sırrı
suret : şekil, yön
şâkirt : talebe, öğrenci
şeyh : bir tarikatta en üst konuma ulaşmış kimse; bir tekkede ders veren ve müritleri bulunan kimse
tarikat : İlâhî hakikatlere ulaşmak için, şeyhin gözetiminde takip edilen yol
velâyet-i kübrâ : en büyük velilik
Yükleniyor...