Fakat, maatteessüf başta ben, biz o ihtâr-ı mânevî ile amel edemedik. Bu âyetin mânâ-yı işârisiyle: اَخَذْنَاهُمْ cifrî tarihiyle bin üç yüz elli iki eder. Aynı tarihiyle tutturulduk.

Bir kısmımız şefkat tokadına giriftâr olduk. Bir kısmımız hakkında tokat değil, belki tokada mâruz olan kardeşlerimize medâr-ı tesellî ve kendilerine medâr-ı sevab ve istifade olmak için bu musîbetin içine alındı.

Evet, ihtilâttan men olunduğum için üç aydan beri yeniden üç gündür ben, kardeşlerimin dâhilî ahvâline de muttâli oldum. Hiç hatır ve hayâlime gelmez en hâlis zannettiğim kardeşlerimde sırr-ı ihlâsa münâfi hareket vukûa gelmişti.

Ondan anladım ki: 1 فَلَمَّا نَسُوا مَا ذُكِّرُوا بِهِ...اَخَذْنَاهُمْ âyetinin uzaktan uzağa bir mânâ-yı işârîsi bize de bakıyor. Ehl-i dalâlet için nâzil olan bu âyet onlara azaptır.

Fakat bizim için terbiye-i nüfûs ve keffáretü’z-zünûb ve tezyîd-i derecât için şefkat tokadıdır. Biz elimizdeki kıymettar nimet-i İlâhiyeyi tam takdir etmediğimizden, tokat yediğimize bir delil şudur ki:

En kudsî bir mücâhede-i mâneviyeyi tazammun eden ve sırr-ı verâset-i nübüvvetle velâyet-i kübrânın feyzine mazhar ve sahâbenin sırr-ı meşrebine medâr olan Risâle-i Nur ile hizmet-i kudsiye-i Kur’âniyemize kanâat etmeyip, menfaatı şimdilik bize pek az ve bu vaziyetimize mühim zararı muhtemel tarikat hevesinin birkaç defa şiddetle ihtarımla önü alınmasıdır.

Yoksa, hem vahdetimizi bozacaktı, hem dört elifin tesânüdüyle bin yüz on birden dört kıymetine tenzil eden teşettüt-ü efkâr ve bu gayet ağır hâdiseye karşı kuvvetimizi hiçe indiren tenâfür-ü kulûba uğrayacaktı.

Gülistan sahibi Şeyh Sa’di-i Şirâzî naklediyor, der: “Ben bir ehl-i kalbi tekkede, seyr-i sülûk ile meşgul iken görmüştüm. Birkaç gün sonra onu talebeler içinde, medresede gördüm. Ne için o feyizli tekkeyi terkedip, bu medreseye geldin, dedim.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Onlara ihtar ettiğimiz ders ve nasihatı unuttukları ve amel etmedikleri vakit, onları tutup musîbet altına aldık. En’âm Sûresi, 6:44.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi Yedinci Lem'a / Sonraki Risale: Yirmi Dokuzuncu Lem'a
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

ahvâl : hâller, durumlar
âyet : Kur’ân’da yer alan her bir cümle
azap : acı, sıkıntı
dâhilî : içteki
ehl-i dalâlet : doğru ve hak yoldan sapanlar, inançsız kimseler
ehl-i kalb : kalp yoluyla mânevî derecelere yükselen kişiler
elif : Arap alfabesinin ilk harfi (elif harfine benzemesinden dolayı (1) rakamı karşılığında da kullanılır)
feyiz : mânevî gıda, bereket
giriftâr olmak : yakalanmak
hâlis : samimî, ihlâslı
heves : gelip geçici arzu ve istek
hizmet-i kudsiye-i Kur’âniye : Kur’ân’a dayalı kutsal hizmet
ihtar : hatırlatma
ihtilât : insanlar arasına karışma
istifade etmek : faydalanmak
kanâat etmek : yetinmek
keffáretü’z-zünûb : günahların bağışlanmasına vesile
kıymet : değer
kıymettar : değerli
kudsî : her türlü kusur ve noksandan uzak, kutsal
mânâ-yı işârî : işaret edilen mânâ
mâruz olmak : bir şeyle yüz yüze gelmek
mazhar : bir şeye ulaşma, bir şeyi elde etme
medâr olmak : kaynak, dayanak olmak
medâr-ı sevab : sevap kaynağı, sebebi
medâr-ı tesellî : teselli kaynağı, sebebi
men olunmak : yasaklanmak
menfaat : fayda
muhtemel : ihtimal dahilinde
musîbet : belâ, felaket
muttalî : haberdar olma, bilgi sahibi olma
mücâhede-i mâneviye : mânevî olarak yapılan cihad
münâfi : aykırı, zıt
nâzil olmak : inmek
nimet-i İlâhiye : Allah’ın nimeti
Sahâbe : Hz. Peygamberi (a.s.m.) hayattayken gören ve onun yolundan giden Müslümanlar
seyr-i sülûk : mânevî makamlarda yapılan seyir ve seyahat
sırr-ı ihlâs : ihlâs sırrı, esprisi
sırr-ı meşrep : meslek sırrı
sırr-ı verâset-i nübüvvet : Peygamberlik varisliğinin sırrı
tarikat : İlâhî hakikatlere ulaşmak için, şeyhin gözetiminde takip edilen yol
tazammun eden : içeren
tekke : tarikat ehlinin zikir ve ders için toplandıkları yer
tenâfür-ü kulûp : kalplerin birbirinden nefret etmesi
tenzil etmek : indirmek
terbiye-i nüfûs : nefislerin terbiyesi
tesânüd : dayanışma, karşılıklı yardımlaşma
teşettüt-ü efkâr : fikir ayrılıkları
tezyîd-i derecât : derecelerin artması
velâyet-i kübrâ : en büyük velilik makamı
vukûa gelmek : gerçekleşmek
Yükleniyor...