Meselâ, sen birisine desen “Sen hafızsın,” o malûmunu ilâm kabilinden olur. Demek maksud mânâsı budur ki, “Ben senin hafız olduğunu biliyorum.” Bildiğimi bilmediği için ona bildiriyorum.

İşte, bu kaideye binaen, âyet, Cenâb-ı Hakka rızık vermeyi ve it’âm etmeyi nefyetmekten kinaye olan mânâ şudur:

“Bana ait olup ve rızıklarını taahhüt ettiğim mahlûkatıma rızık yetiştirmek için halk olunmamışsınız. Belki asıl vazifeniz ubudiyettir. Evâmirime göre rızka çabalamak da bir nevi ibadettir.”

ÜÇÜNCÜ VECİH: Sûre-i İhlâsta, nasıl ki 1 لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ zâhir mânâsı malûm ve bedihî olduğundan, o mânânın bir lâzımı muraddır.

Yani, “Valide ve veledi bulunanlar ilâh olamazlar” mânâsında ve Hazret-i İsâ (a.s.) ve Üzeyr (a.s.) ve melâike ve nücumların ve gayr-ı hak mâbudların ulûhiyetlerini nefyetmek kastıyla, “ezelî ve ebedî” mânâsında, Cenâb-ı Hakkın لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ gayet bedihî ve malûm hükmettiği gibi, aynen onun gibi, bu misalimizde de “Rızık ve it’âm kabiliyeti olan eşya, ilâh ve mâbud olamazlar” mânâsında, “Mâbudunuz olan Rezzâk-ı Zülcelâl, sizden kendine rızık istemez ve siz Onu it’âm için yaratılmamışsınız” meâlindeki, “Rızka muhtaç ve it’âm edilen mevcudat, mâbudiyete lâyık değiller” demektir.

Said Nursî

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “O doğmamış ve doğurulmamıştır.” İhlâs Sûresi, 112:3.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi Yedinci Lem'a / Sonraki Risale: Yirmi Dokuzuncu Lem'a
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âyet : Kur’ân’da yer alan her bir cümle
âyet-i celile : büyük ve yüce anlamları içinde bulunduran âyet
bedihî : açık, aşikâr
binaen : dayanarak
Cenâb-ı Hak : Hakkın tâ kendisi olan şeref ve yücelik sahibi Allah
eşya : varlıklar
evâmir : emirler
ezelî ve ebedî : varlığının başlangıcı ve sonu olmayan, sonsuz
gayr-ı hak : doğru ve gerçek olmayan
hafız : Kur’ân’ı ezberleyen kişi
halk olmak : yaratılmış olmak
ilâh : yaratıcı, tanrı
ilâm : bildirme
it’âm etmek : nimet vermek, yedirip içirmek
kabilinden olma : gibi olma, türünden olma
kaide : kural
kast : amaç, hedef
kinaye : bir sözü üstü kapalı olarak ifade etme
lâzım : gerektiren sebep
mâbud : kendisine ibadet edilen
mâbudiyet : kendisine ibadet edilmeye layık olma
mahlûkat : varlıklar
maksud : kastedilen
malûm : bilinen
meâl : açıklama, anlam
melâike : melekler
mevcudat : varlıklar
murad : kast edilen, istenen
nefyetmek : inkâr etmek
nevi : çeşit, tür
nücum : yıldızlar
Rezzâk-ı Zülcelâl : bütün varlıklara rızkını veren ve sonsuz haşmet sahibi Allah
rızık : Allah’ın ihsan ettiği nimetler, yiyecekler
Sûre-i İhlâs : İhlâs Sûresi, Kur’ân-ı Kerimin 112. sûresi
taahhüt etmek : garanti vermek
ubudiyet : kulluk
ulûhiyet : ibadete ve itaat edilmeye layık olma, İlâhlık
Yükleniyor...