Raiyet ve millet bir olduğu halde, herbir hükûmet, kendi imtiyazı cihetiyle, o raiyetle münasebettardır. Birbirinden çok uzak o hükûmetlerin muamelâtı birbirine temas ediyor, her hanede birbirine yakınlaşıyor ve her adamda iştirakleri oluyor.

Cüz’î meseleleri, temas noktalarındaki cüz’î bir dairede görülür. Yoksa, her cüz’î bir mesele, daire-i külliyeden alınmıyor. Fakat o cüz’î meselelerden bahsedildiği zaman, doğrudan doğruya daire-i külliyenin kanunuyla olduğu cihetiyle, daire-i külliyeden alınıyor gibi ve o dairede medar-ı bahis olunmuş bir mesele şekli verilir tarzda ifade edilir.

İşte bu iki temsil gibi, semâvat memleketi, payitaht ve merkez itibarıyla gayet uzak olduğu halde, arz memleketinde insanların kalblerine uzanmış mânevî telefonları olduğu gibi, semâvat âlemi, yalnız âlem-i cismanîye bakmıyor; belki âlem-i ervâhı ve âlem-i melekûtu tazammun ettiğinden, bir cihette perde altında âlem-i şehadeti ihata etmiştir.

Hem âlem-i bâkiden ve dâr-ı bekàdan olan Cennet dahi, hadsiz uzaklığıyla beraber, yine o daire-i tasarrufâtı, perde-i şehadet altında, her tarafta nuranî bir surette uzanmış, yayılmış. Sâni-i Hakîm-i Zülcelâlin hikmetiyle, kudretiyle, nasıl ki insanın başında yerleştirdiği duygularının merkezleri ayrı ayrı olduğu halde, herbiri umum o vücuda, o cisme hükmediyor ve daire-i tasarrufuna alabiliyor.

Öyle de, bu insan-ı ekber olan kâinat dahi, mütedahil ve birbiri içinde bulunan daireler gibi, binler âlemleri ihtivâ ediyor. Onlarda cereyan eden ahvâlin ve hadiselerin küllî ve cüz’iyeti ve hususiyeti ve azameti cihetiyle medar-ı nazar olur, yani, o cüzler cüz’î ve yakın yerlerde ve küllî ve azametliler küllî ve büyük makamlarda görülür.

Fakat bazan cüz’î ve hususî bir hadise büyük bir âlemi istilâ eder. Hangi köşede dinlenilse, o hadise işitilir. Ve bazan da büyük tahşidat, düşmanın kuvvetine karşı değil, belki izhar-ı haşmet için yapılır.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi Yedinci Lem'a / Sonraki Risale: Yirmi Dokuzuncu Lem'a
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

ahvâl : hâller, davranışlar
âlem : dünya, evren
âlem-i bâki : devamlı ve kalıcı olan âhiret âlemi
âlem-i cismanî : maddî âlem
âlem-i ervâh : ruhlar alemi
âlem-i melekût : İlâhî hükümranlığın tam olarak tecellî ettiği, görünmeyen mânâ âlemi
âlem-i şehadet : görünen alem
arz : yeryüzü
azamet : büyüklük
cereyan eden : gerçekleşen
cihet : taraf, yön
cüz : kısım, parça
cüz’î : sınırlı, ferdî
cüz’iyet : ferdî, kişisel
daire-i külliye : geniş ve kapsamlı daire
daire-i tasarruf : tasarruf ve faaliyet dairesi, alanı
daire-i tasarrufât : tasarruf etme dairesi, faaliyetler alanı
dâr-ı bekà : sonsuzluk yurdu, âhiret
hadise-i Muhammediye : Hz. Muhammed’in (a.s.m.) peygamber olarak görevlendirilmesi
hadsiz : sayısız
hane : ev
hikmet : Allah’ın her bir varlığı bir gaye ve faydaya yönelik olarak, tam yerli yerinde yaratması
hususî : özel
hususiyet : özel olma, hususîlik
ihata etmek : içine almak, kapsamak
ihtivâ etme : içine alma
insan-ı ekber : en büyük insan
istilâ : işgal
iştirak : ortaklık
izhar-ı haşmet : ihtişamın, heybetin açığa vurulması
kâinat : evren
kudret : güç, iktidar
küllî : geniş ve kapsamlı
makam : derece
medar-ı bahis : söz konusu
medar-ı nazar : dikkatin üzerinde toplanması
muamelât : uygulamalar
münasebettar : ilgili, bağlantılı
mütedahil : birbiri içinde
nuranî : nurlu, parlak
payitaht : başkent
perde-i şehadet : görünen âlem, dünya perdesi
raiyet : halk
Sâni-i Hakîm-i Zülcelâl : herşeyi san’atla ve hikmetle yaratan, sonsuz büyüklük ve haşmet sahibi Allah
Yükleniyor...