Haydi, farz-ı muhal olarak, tabiata bir matbaa nazarıyla baktık. Fakat bir matbaaya ait olan tanzim ve basmak, yani, muayyen intizamını kalıba sokmaktan başka, o tanzimin icadından, icadları yüz derece daha müşkül bir zîhayatın cismindeki maddeleri aktâr-ı âlemden mizan-ı mahsusla ve has bir intizamla icad etmek ve getirmek ve matbaa eline vermek için, yine o matbaayı icad eden Kadîr-i Mutlakın kudret ve iradesine muhtaçtır. Demek bu matbaalık ihtimali ve farzı, bütün bütün mânâsız bir hurafedir.

İşte bu saat ve kitap misalleri gibi, Sâni-i Zülcelâl, Kadîr-i Külli Şey, esbabı halk etmiş, müsebbebâtı da halk ediyor. Hikmetiyle, müsebbebâtı esbaba bağlıyor. Kâinatın harekâtının tanzimine dair kavânîn-i âdetullahtan ibaret olan şeriat-ı fıtriye-i kübrâ-yı İlâhiyenin bir cilvesini ve eşyadaki o cilvesine yalnız bir âyine ve bir mâkes olan tabiat-ı eşyayı, iradesiyle tayin etmiştir.

Ve o tabiatın vücud-u haricîye mazhar olan veçhini, kudretiyle icad etmiş ve eşyayı o tabiat üzerinde halk etmiş, birbirine mezc etmiş. Acaba gayet derecede mâkul ve hadsiz burhanların neticesi olan bu hakikatin kabulü mü daha kolaydır?

Acaba vücub derecesinde lâzım değil midir? Yoksa câmid, şuursuz, mahlûk, masnu, basit olan o sebep ve tabiat dediğiniz maddelere, herbir şeyin vücuduna lâzım hadsiz cihazat ve âlâtı verip hakîmâne, basîrâne olan işleri kendi kendilerine yaptırmak mı daha kolaydır? Acaba imtinâ derecesinde imkân haricinde değil midir? Senin o insafsız aklının insafına havale ediyoruz.

Münkir ve tabiatperest diyor ki: “Madem beni insafa davet ediyorsun. Ben de diyorum ki: Şimdiye kadar yanlış gittiğimiz yol hem yüz derece muhal, hem gayet zararlı ve nihayet derecede çirkin bir meslek olduğunu itiraf ediyorum.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi İkinci Lem'a / Sonraki Risale: Yirmi Dördüncü Lem'a
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

aktâr-ı âlem : âlemin dört bir yanı
âlât : âletler, organlar
basîrâne : görerek
burhan : güçlü ve sarsılmaz delil
câmid : cansız
cihazat : cihazlar, organlar
farz-ı muhal : varsayım
hakîmâne : bir maksat ve gayeye yönelik bir şekilde
halk etmek : yaratmak
harekât : hareketler
hikmet : ilim, yüksek bilgi
hurafe : delile dayanmayan saçma inanış
ibaret : meydana gelen, oluşan
icad : var etme, yaratma
imtinâ : imkânsızlık
intizam : düzen
irade : dileme, isteme
Kadîr-i Külli Şey : her şeye gücü yeten, sonsuz kudret sahibi olan Allah
Kadîr-i Mutlak : herşeye gücü yeten, sınırsız güç ve kuvvet sahibi Allah
kavânîn-i âdetullah : Allah’ın kâinatta uyguladığı kanunlar
mâkes : yansıma yeri
mâkul : akla uygun
masnu : sanatla yapılmış
mazhar olan : sahip olan
mezc etmek : karıştırmak
mizan-ı mahsus : özel ölçü
muayyen : belirli
münkir : Allah’a inanmayan, inkar eden
müsebbebât : sebeplerle meydana gelen şeyler, sebeplerin sonuçları
Sâni-i Zülcelâl : büyüklük ve haşmet sahibi olan ve her şeyi san’atlı bir şekilde yaratan Allah
şeriat-ı fıtriye-i kübrâ-yı İlâhiye : kainattaki düzen ve intizamı sağlayan, bütün varlıkların tabi olduğu büyük, İlâhi kanunlar
şuursuz : bilinçsiz, akılsız
tabiat-ı eşya : varlıkların özelliği, tabiatı
tabiatperest : herşeyin tabiatın tesiriyle meydana geldiğini iddia eden
tahkikat : araştırmalar
tanzim : düzenleme
tayin etmek : belirlemek
vücub : kesinlik
vücud-u haricî : maddî varlık
Yükleniyor...