Hâtime

Tabiat fikr-i küfrîsini terk eden ve imana gelen zat diyor ki:

Elhamdü lillâh, benim şüphelerim kalmadı. Yalnız merakımı mucip olan birkaç sualim var.

BİRİNCİ SUAL: Çok tembellerden ve târiküssalâtlardan işitiyoruz. diyorlar ki: “Cenâb-ı Hakkın bizim ibadetimize ne ihtiyacı var ki, Kur’ân’da çok şiddet ve ısrarla, ibadeti terk edeni zecredip Cehennem gibi dehşetli bir cezayla tehdit ediyor? İtidalli ve istikametli ve adaletli olan ifade-i Kur’âniyeye nasıl yakışıyor ki, ehemmiyetsiz bir cüz’î hataya karşı nihayet şiddeti gösteriyor?”

Elcevap: Evet, Cenâb-ı Hak senin ibadetine, belki hiçbir şeye muhtaç değil. Fakat sen ibadete muhtaçsın; mânen hastasın. İbadet ise, mânevî yaralarına tiryaklar hükmünde olduğunu çok risalelerde ispat etmişiz. Acaba bir hasta, o hastalık hakkında, şefkatli bir hekimin ona nâfi ilâçları içirmek hususunda ettiği ısrara mukabil, hekime dese: “Senin ne ihtiyacın var, bana böyle ısrar ediyorsun?” Ne kadar mânâsız olduğunu anlarsın.

Amma Kur’ân’ın, terk-i ibadet hakkında şiddetli tehdidâtı ve dehşetli cezaları ise: Nasıl ki bir padişah, raiyetinin hukukunu muhafaza etmek için, âdi bir adamın, raiyetinin hukukuna zarar veren bir hatasına göre, şiddetli cezaya çarpar.

Öyle de, ibadeti ve namazı terk eden adam, Sultan-ı Ezel ve Ebedin raiyeti hükmünde olan mevcudatın hukukuna ehemmiyetli bir tecavüz ve mânevî bir zulüm eder. Çünkü, mevcudatın kemalleri, Sânie müteveccih yüzlerinde tesbih ve ibadetle tezahür eder. İbadeti terk eden, mevcudatın ibadetini görmez ve göremez. Belki de inkâr eder. O vakit, ibadet ve tesbih noktasında yüksek makamda bulunan ve herbiri birer mektub-u Samedânî ve birer âyine-i esmâ-i Rabbâniye olan mevcudatı âli makamlarından tenzil ettiğinden ve ehemmiyetsiz, vazifesiz, câmid, perişan bir vaziyette telâkki ettiğinden, mevcudatı tahkir eder, kemâlâtını inkâr ve tecavüz eder.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi İkinci Lem'a / Sonraki Risale: Yirmi Dördüncü Lem'a
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âdi : basit, sıradan
âli : yüce
âyine-i esmâ-i Rabbâniye : bütün varlıkları idare, tedbir ve terbiye eden Allah’ın isimlerinin aynası
câmid : cansız
Cenâb-ı Hak : Hakkın tâ kendisi olan şeref ve yücelik sahibi Allah
cüz’î : küçük, sınırlı
ehemmiyetli : önemli
ehemmiyetsiz : önemsiz
Elhamdü lillâh : Allah’a hamd olsun
fikr-i küfrî : Allah’ı inkâr etmeye dayalı düşünce
hâtime : sonuç, son bölüm
hekim : doktor
hukuk : haklar
ifade-i Kur’âniye : Kur’ân’ın kendine mahsus anlatım biçimi
istikamet : doğru gidiş
itidal : her konuda orta yolu tutma, aşırıya kaçmama
kemal : mükemmellik
makam : mevki, konum
mânen : mânevî olarak
mektub-u Samedânî : Allah tarafından gönderilmiş birer mektup gibi, şuur sahiplerine İlâhî san’atı anlatan eser
mevcudat : varlıklar
mucip : gerektirici
muhafaza etmek : korumak, saklamak
mukabil : karşılık
müteveccih : yönelen
nâfi : faydalı
nihayet : sonsuz
raiyet : halk, tabi olanlar
risale : Risale-i Nur’u oluşturan bölümlerden her birisi
Sâni : herşeyi sanatlı bir şekilde yaratan Allah
Sultan-ı Ezel ve Ebed : başlangıç ve sonu olmaksızın, hüküm ve saltanatı ezelden ebede devam eden Sultan, Allah
tabiat : materyalist düşünce; tabiat için, “insan faaliyetlerinin dışında kendi kendini sürekli olarak yeniden yaratan ve değiştiren güç” düşüncesi
târiküssalât : namaz kılmayı terk eden kimse
tecavüz : haddi aşma, saldırma
tehdidât : tehditler
tenzil etmek : indirmek
terk-i ibadet : ibadet etmeyi terk etme
tesbih : Allah’ı her türlü kusurdan yüce tutarak şanına lâyık ifadelerle anma
tezahür etmek : görünmek, ortaya çıkmak
tiryak : derman, ilâç
zecretmek : sakındırmak, yasaklamak
zulüm : haksızlık
Yükleniyor...