Başka yerlerde beyan ettiğimiz gibi, küre-i arz, hareket-i seneviyesiyle, ileride mecma-ı haşir olacak bir meydanın etrafında bir daire çiziyor. Cehennem ise, arzın o medar-ı senevîsi altındadır demektir. Görünmemeleri ve hissedilmemeleri, perdeli ve nursuz ateş olduğu içindir. Küre-i arzın seyahat ettiği mesafe-i azîmede pek çok mahlûkat var ki, nursuz oldukları için görünmezler. Kamer, nuru çekildikçe vücudunu kaybettiği gibi, nursuz çok küreler, mahlûklar, gözümüzün önünde olup göremiyoruz.

Cehennem ikidir. Biri suğrâ, biri kübrâdır. İleride, suğrâ kübrâya inkılâp edeceği ve çekirdeği hükmünde olduğu gibi, ileride ondan bir menzil olur. Cehennem-i Suğrâ, yerin altında, yani merkezindedir. Kürenin altı, merkezidir. İlm-i tabakatü’l-arzca malûmdur ki, ekseriya her otuz üç metre hafriyatta, bir derece-i hararet tezayüd eder. Demek, merkeze kadar nısf-ı kutr-u arz, altı bin küsûr kilometre olduğundan, iki yüz bin derece-i harareti câmi, yani iki yüz defa ateş-i dünyevîden şedit ve rivayet-i hadîse muvafık bir ateş bulunuyor.1

Şu Cehennem-i Suğrâ, Cehennem-i Kübrâya ait çok vezâifi, dünyada ve âlem-i berzahta görmüş ve ehâdislerle işaret edilmiştir. Âlem-i âhirette, küre-i arz nasıl ki sekenesini medar-ı senevîsindeki meydan-ı haşre döker. Öyle de, içindeki Cehennem-i Suğrâyı dahi Cehennem-i Kübrâya emr-i İlâhî ile teslim eder. Ehl-i İtizâlin bazı imamları “Cehennem sonradan halk edilecektir” demeleri, halihazırda tamamıyla inbisat etmediğinden ve sekenelerine tam münasip bir tarzda inkişaf etmediğinden galattır ve gabâvettir.

Hem perde-i gayb içindeki âlem-i âhirete ait menzilleri dünya gözümüzle görmek ve göstermek için, ya kâinatı küçültüp iki vilâyet derecesine getirmeli, veyahut gözümüzü büyütüp yıldızlar gibi gözlerimiz olmalı ki, yerlerini görüp tayin edelim. وَالْعِلْمُ عِنْدَ اللّٰهِ2 Âhiret âlemine ait menziller bu dünyevî gözümüzle görülmez. Fakat, bazı rivâyâtın işârâtıyla, âhiretteki Cehennem bu dünyamızla münasebettardır. Yazın şiddet-i hararetine مِنْ فَيْحِ جَهَنَّمَ 3 denilmiştir.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : bk. Buhârî, Bedü’l-Halk, 10; Müslim, Cennet, 30; Tirmîzî, Cehennem, 7; Müsned, 2:313.
2 : Gerçek ilim Allah katındadır.
3 : “Muhakkak ki yaz sıcağının şiddeti Cehennem sıcağındandır.” Buharî, Mevâkît: 9, 10; Müslim, Mesâcid: 180, 181; Ebû Dâvud, Salât: 4; Tirmizî, Mevâkît: 5; Nesâî, Mevâkît: 5.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Sonraki Risale: İkinci Mektup
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âhiret âlemi : öteki dünya, öldükten sonraki hayat
âlem-i âhiret : öldükten sonraki hayat, âhiret âlemi
âlem-i berzah : dünya ile âhiret arasındaki kabir âlemi
ateş-i dünyevî : dünya ateşi
câmi : kapsamlı, içine alan
Cehennem-i Kübrâ : Büyük Cehennem
Cehennem-i Suğrâ : Küçük Cehennem
derece-i hararet : sıcaklık derecesi
dünyevî : dünyaya ait
ehâdis : hadisler, Peygamberimize ait söz, emir veya davranışlar
ehl-i İtizâl : ehl-i sünnet dışı Mu’tezile mezhebine mensup olan kimseler
ekseriya : genellikle, çoğunlukla
emr-i İlâhî : Allah’ın emri
gabâvet : ahmaklık, zekâ geriliği
galat : hatâ, yanlış
hafriyat : yeri derinlemesine kazma
halk etmek : yaratmak
ilm-i tabakatü’l-arz : yeraltı ilmi, jeoloji
inbisat : genişleme, yayılma
inkılâp : dönüşme
inkişaf : açılma, gelişme
işârât : işaretler
kâinat : evren, yaratılmış herşey
kamer : ay
kübrâ : büyük
mahlûk : yaratık
malûm : bilinen
medar-ı senevî : (dünyanın) güneş etrafındaki bir yıllık yörüngesi
menzil : yer, mekân
meydan-ı haşir : haşir meydanı
muvafık : uygun
münasebettar : ilgili, bağlantılı
münasip : uygun
nısf-ı kutr-u arz : dünyanın yarıçapı
perde-i gayb : mânevî âlemleri gözümüzden saklayan perde
rivâyât : rivayetler, nakledilen şeyler
rivayet-i hadis : Peygamberimizden rivayet edilen söz, emir veya davranışlar
sekene : sâkinler, ikâmet edenler
suğrâ : küçük
şedit : şiddetli
şiddet-i hararet : sıcaklığın şiddeti
tezayüd : artma
vezâif : vazifeler, görevler
vücud : varlık
Yükleniyor...