İşte, insanda binlerle hissiyat var. Herbirisinin, aşk gibi, iki mertebesi var: biri mecazî, biri hakikî. Meselâ, endişe-i istikbal hissi herkeste var. Şiddetli bir surette endişe ettiği vakit bakar ki, o endişe ettiği istikbale yetişmek için elinde senet yok.

Hem rızık cihetinde bir taahhüt altında ve kısa olan bir istikbal, o şiddetli endişeye değmiyor. Ondan yüzünü çevirip, kabirden sonra hakikî ve uzun ve gafiller hakkında taahhüt altına alınmamış bir istikbale teveccüh eder. Hem mala ve câha karşı şiddetli bir hırs gösterir. Bakar ki, muvakkaten onun nezaretine verilmiş o fâni mal ve âfetli şöhret ve tehlikeli ve riyâya medar olan câh, o şiddetli hırsa değmiyor.

Ondan, hakikî câh olan merâtib-i mâneviyeye ve derecât-ı kurbiyeye ve zâd-ı âhirete ve hakikî mal olan a’mâl-i salihaya teveccüh eder. Fena haslet olan hırs-ı mecazî ise, âli bir haslet olan hırs-ı hakikîye inkılâp eder.

Hem meselâ, şiddetli bir inatla, ehemmiyetsiz, zâil, fâni umurlara karşı hissiyatını sarf eder. Bakar ki, bir dakika inada değmeyen birşeye bir sene inat ediyor. Hem zararlı, zehirli birşeye inat namına sebat eder. Bakar ki, bu kuvvetli his böyle şeyler için verilmemiş; onu onlara sarf etmek, hikmet ve hakikate münâfidir.

O şiddetli inadı, o lüzumsuz umur-u zâileye vermeyip, âli ve bâki olan hakaik-i imaniyeye ve esâsât-ı İslâmiyeye ve hidemât-ı uhreviyeye sarf eder. O haslet-i rezile olan inad-ı mecazî, güzel ve âli bir haslet olan hakikî inada, yani hakta şiddetli sebata inkılâp eder.

İşte, şu üç misal gibi, insanlar, insana verilen cihazat-ı mâneviyeyi, eğer nefsin ve dünyanın hesabıyla istimal etse ve dünyada ebedî kalacak gibi gafilâne davransa, ahlâk-ı rezileye ve israfat ve abesiyete medar olur.

Eğer hafiflerini dünya umuruna ve şiddetlilerini vezâif-i uhreviyeye ve mâneviyeye sarf etse, ahlâk-ı hamîdeye menşe, hikmet ve hakikate muvafık olarak saadet-i dâreyne medar olur.

İşte, tahmin ederim ki, nâsihlerin nasihatleri şu zamanda tesirsiz kaldığının bir sebebi şudur ki: Ahlâksız insanlara derler, “Haset etme, hırs gösterme, adâvet etme, inat etme, dünyayı sevme.” Yani, “Fıtratını değiştir” gibi, zâhiren onlarca mâlâyutak bir teklifte bulunurlar. Eğer deseler ki, “Bunların yüzlerini hayırlı şeylere çeviriniz, mecrâlarını değiştiriniz”; hem nasihat tesir eder, hem daire-i ihtiyarlarında bir emr-i teklif olur.
Önceki Risale: Sekizinci Mektup / Sonraki Risale: Onuncu Mektup
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

a’mâl-i saliha : Allah rızası için yapılan iyi işler
abesiyet : faydasız ve gayesiz oluş
âfet : belâ, musibet
ahlâk-ı hamîde : övgüye değer huylar
ahlâk-ı rezile : kötü ahlâk
âli : yüce, yüksek
bâki : devamlı, kalıcı
câh : makam, mevki
cihazat-ı mâneviye : mânevî duygular
cihet : yön
derecât-ı kurbiye : Allah’a yakınlık dereceleri
ebedî : sonsuz
esâsât-ı İslâmiye : İslâm dininin esasları
fâni : gelip geçici
fena : kötü
gafil : duyarsız, sorumsuz, âhiretten ve Allah’ın emir ve yasaklarından habersiz davranan
gafilâne : umursamazcasına, sorumsuzca
hakaik-i imaniye : iman hakikatleri
hakikat : gerçek, doğru
hakikî : gerçek, doğru
haslet : huy, karakter
haslet-i rezile : kötü huy
hırs : aç gözlülük, aşırı isteklilik
hırs-ı hakikî : Allah rızası ve âhiret için gösterilen ve gerçek hedefine yönelen hırs
hırs-ı mecazî : gelip geçici olan şeylere gösterilen hırs
hidemât-ı uhreviye : âhirete yönelik hizmetler, görevler
hikmet : herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması
hissiyat : hisler, duygular
inad-ı mecazî : gerçek hedefine yöneltilmeyen gereksiz ve faydasız inat
inkılâp etmek : dönüşmek
israfat : savurganlıklar
istikbal : gelecek
istimal etmek : kullanmak
medar : sebep, eksen, kaynak
menşe : kaynak
merâtib-i mâneviye : mânevî mertebeler
muvafık : uygun
muvakkaten : geçici olarak
münâfi : zıt, aykırı
nam : ad
nefis : insanın kendisi; insanda lezzetlerin kaynağı olan ve onu maddî zevk ve isteklere sevk eden kuvvet
nezaret : gözetim
rızık : hayatın devamı için gerekli olan nimetler
riyâ : gösteriş
saadet-i dâreyn : iki dünya saadeti; dünya ve âhiret mutluluğu
sarf etmek : harcamak
sebat : kararlılık
senet : belge
suret : şekil, biçim
taahhüt : garanti
teveccüh : yönelme
umur : işler
umur-u zâile : gelip geçici işler
vezâif-i uhreviye ve mâneviye : âhirete yönelik mânevî görevler
zâd-ı âhiret : âhiret azığı
zâil : yok olup giden
Yükleniyor...