86. Âkilüllâhm vahşîlerin helâl rızıkları, hayvânâtın hadsiz cenazeleridir. Hem rû-yi zemini temizliyorlar, hem rızıklarını buluyorlar.

87. Bir lokma kırk paraya, diğer bir lokma on kuruşa... Ağıza girmeden ve boğazdan geçtikten sonra birdirler. Yalnız birkaç saniye ağızda bir fark var. Müfettiş ve kapıcı olan kuvve-i zâikataltif ve memnun etmek için birden ona gitmek, israfın en sefîhidir.

88. Lezâiz çağırdıkça, “Sanki yedim” demeli. “Sanki yedim”i düstur yapan Sanki Yedim namındaki bir mescidi yiyebilirdi, yemedi.

89. Eskiden ekser İslâm aç değildi; tereffühe ihtiyar vardı. Şimdi açtır; telezzüze ihtiyar yoktur.

90. Muvakkat lezzetten ziyade, muvakkat eleme tebessüm etmeli, hoşgeldin demeli. Geçmiş lezâiz, ah vah dedirtir. Ah, müstetir bir elemin tercümanıdır. Geçmiş âlâm, oh dedirtir. O oh, muzmer bir lezzet ve nimetin muhbiridir.

91. Nisyan dahi bir nimettir. Yalnız hergünün âlâmını çektirir, müterâkimi unutturur.

92. Derece-i hararet gibi, her musibette bir derece-i nimet vardır. Daha büyüğünü düşünüp, küçükteki derece-i nimeti görüp, Allah’a şükretmeli.

Yoksa, isti’zâm ile üflense şişer, merak edilse ikileşir; kalbdeki misali, hayali, hakikate inkılâp eder, o da kalbi döver.

93. Her adam için, heyet-i içtimaiyede görmek ve görünmek için mertebe denilen bir penceresi vardır. O pencere kamet-i kıymetinden yüksek ise, tekebbürle tetâvül edecek.

Eğer kamet-i kıymetinden aşağı ise, tevazu ile takavvüs edecek ve eğilecek, tâ o seviyede görsün ve görünsün. İnsanda büyüklüğün mikyası küçüklüktür, yani tevazudur. Küçüklüğün mizanı büyüklüktür, yani tekebbürdür.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âkilüllâhm : et yiyen, etobur
âlâm : elemler, acılar
derece-i hararet : sıcaklık derecesi
derece-i nimet : nimet derecesi
ekser : çoğunluk
elem : acı, keder, sıkıntı
hadsiz : sonsuz, sayısız
hakikat : doğru gerçek
hayvânât : hayvanlar
helâl : dinen yapılmasına izin verilmiş şey
heyet-i içtimaiye : sosyal kurum, sosyal yapı
iddihar : biriktirmek, saklamak
ihtiyar : irade, istek, tercih
inkılâp etmek : dönüşmek
isti’zâm : büyütme
izzet-i nefs : insanın vakar, şeref ve haysiyetini muhafaza etmesi
kamet-i kıymet : kıymet derecesi, statü, makam, mevki
kavî : güçlü, kuvvetli
kuvve-i zâika : tad alma duyusu
lezâiz : lezzetler
maraz : hastalık, illet
mikyas : ölçü
misal : benzer, örnek
mizan : ölçü, denge
muhbir : haber veren
musibet : belâ, büyük sıkıntı
muvakkat : geçici
muzmer : gizli, saklı
müstetir : gizli, örtülü
müterâkim : birikmiş, yığılmış
nam : ad, ünvan
neş’et eden : doğan
nisyan : unutkanlık
rû-yi zemin : yeryüzü
sefih : yasak zevk ve eğlencelere aşırı düşkün olan
suret : biçim, şekil
şahm : iç yağı
takavvüs etme : eğilme
taltif : lütuf ve ihsanda bulunma
tebessüm : gülümseme
tekebbür : kibirlenme, büyüklenme
telezzüz : lezzetlenme, tad alma
tercümân : tercüme eden, çeviren
tereffüh : aşırı rahatlık, bolluk ve rahatlık içinde yaşama
terk-i âdet : alışkanlıkların terki
tetâvül : zorla uzanma, büyüklenme, kibirle muamele etme
tevazu : alçakgönüllülük
tezellül : alçalma
ulül’emr : emir veren, idareci
vakar : ağırbaşlılık
ziyade : fazla, çok
Yükleniyor...