İşte, İmam-ı Ali Radıyallahü Anh, adalet-i mahzâyı Şeyheyn zamanındaki gibi kàbil-i tatbiktir deyip, hilâfet-i İslâmiyeyi o esas üzerine bina ediyordu. Mukàbilleri ve muarızları ise, “Kàbil-i tatbik değil; çok müşkülâtı var’ diye, adalet-i izafiye üzerine içtihad etmişler. Tarihin gösterdiği sair esbab ise, hakikî sebep değiller, bahanelerdir.

Eğer desen: “Hilâfet-i İslâmiye noktasında İmam-ı Ali’nin fevkalâde iktidarı, harikulâde zekâsı ve yüksek liyakatiyle beraber, seleflerine nisbeten muvaffakiyetsizliği nedendir?”

Elcevap: O mübarek zât, siyaset ve saltanattan ziyade, daha çok mühim başka vazifelere lâyıktı. Eğer tam muvaffakiyet-i siyasiye ve tamam saltanat olsaydı, Şâh-ı Velâyet ünvan-ı mânidârını bihakkın kazanamayacaktı.

Halbuki, zâhirî ve siyasî hilâfetin pek çok fevkinde mânevî bir saltanat kazandı ve üstad-ı küll hükmüne geçti, hattâ kıyamete kadar saltanat-ı mânevîsi bâki kaldı.

Amma Hazret-i İmam-ı Ali’nin Vak’a-i Sıffin’de Hazret-i Muaviye’nin taraftarlarıyla muharebesi ise, hilâfet ve saltanatın muharebesidir. Yani, Hazret-i İmam-ı Ali, ahkâm-ı dini ve hakaik-i İslâmiyeyi ve âhireti esas tutup, saltanatın bir kısım kanunlarını ve siyasetin merhametsiz mukteziyatlarını onlara feda ediyordu.

Hazret-i Muaviye ve taraftarları ise, hayat-ı içtimaiye-i İslâmiyeyi saltanat siyasetleriyle takviye etmek için azimeti bırakıp ruhsatı iltizam ettiler, siyaset âleminde kendilerini mecbur zannedip ruhsatı tercih ettiler, hataya düştüler.

Amma Hazret-i Hasan ve Hüseyin’in Emevîlere karşı mücadeleleri ise, din ile milliyet muharebesi idi. Yani, Emevîler, devlet-i İslâmiyeyi Arap milliyeti üzerine istinad ettirip, rabıta-i İslâmiyeti rabıta-i milliyetten geri bıraktıklarından, iki cihetle zarar verdiler.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: On Dördüncü Mektup / Sonraki Risale: On Altıncı Mektup
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

adâlet-i izafiye : zamanın şartlarına göre değişebilen, toplumun selâmeti için ferdin feda edilmesini öngören adalet
âhiret : öteki dünya, öldükten sonraki ebedî hayat
ahkâm-ı din : dinin hükümleri, esasları
azimet : Allah’ın emirlerini en mükemmel ve eksiksiz yapmaya çalışma
bâkî : devamlı, sürekli
bihakkın : hakkıyla
devlet-i İslâmiye : İslâm devleti
esbab : sebepler
fevkalâde : olağanüstü
fevkinde : üstünde
hakaik-i İslâmiye : İslâmın hakikatleri
hakikî : asıl, gerçek
harikulâde : olağanüstü, hayranlık verici
hayat-ı içtimaiye-i İslâmiye : İslâmın sosyal hayatı
hilâfet-i İslâmiye : İslâm halifeliği
içtihad : dinen kesin olarak belirtilmeyen bir konuda Kur’ân ve hadîsten hüküm çıkarma
iktidar : güç, kudret, idare
iltizam : kabul etme, taraftarlık
istinad : dayandırma
kàbil-i tatbik : uygulanabilir
liyakat : lâyık olma, ehliyet
milel-i sâire : diğer milletler
muarız : karşı gelen
muharebe : harp, savaş
mukàbil : karşı taraf
mukteziyât : gereklilikler
muvaffakiyet : başarı
muvaffakiyet-i siyasiye : siyasî başarı
mübarek : İlâhî hayra erişmiş
müşkülat : zorluklar, güçlükler
nisbeten : kıyasla, oranla
rabıta-i İslâmiye : İslâm bağı
râbıta-i milliye : milliyet bağı
rencide : incitme
ruhsat : izin, müsaade
sair : diğer, başka
saltanat : sultanlık, egemenlik
saltanat-ı mânevî : mânevî saltanat, egemenlik
selef : öncekiler, kendinden önceki halifeler
Şâh-ı Velâyet : velîlik makamının şâhı, başı
takviye : kuvvetlendirme, güçlendirme
tevhiş : ürkütüp kaçırma
ünvân-ı mânidâr : önemli makam ve isim
üstad-ı küll : bütün zamanlarda herkesin üstadı
Vak’a-i Sıffin : Sıffin Savaşı
zahirî : görünüşte
ziyade : çok
Yükleniyor...