BİRİNCİ NÜKTELİ İŞARET

Şu kâinatın Sahip ve Mutasarrıfı, elbette bilerek yapıyor ve hikmetle tasarruf ediyor ve her tarafı görerek tedvir ediyor ve herşeyi bilerek, görerek terbiye ediyor ve herşeyde görünen hikmetleri, gayeleri, faideleri irade ederek tedvir ediyor.

Madem yapan bilir, elbette bilen konuşur.

Madem konuşacak; elbette zîşuur ve zîfikir ve konuşmasını bilenlerle konuşacak.

Madem zîfikirle konuşacak; elbette zîşuurun içinde en cemiyetli ve şuuru küllî olan insan nev’iyle konuşacaktır.

Madem insan nev’iyle konuşacak; elbette insanlar içinde kàbil-i hitap ve mükemmel insan olanlarla konuşacak.

Madem en mükemmel ve istidadı en yüksek ve ahlâkı ulvî ve nev-i beşere muktedâ olacak olanlarla konuşacaktır. Elbette, dost ve düşmanın ittifakıyla, en yüksek istidatta ve en âli ahlâkta ve nev-i beşerin humsu ona iktidâ etmiş ve nısf-ı arz onun hükm-ü mânevîsi altına girmiş ve istikbal onun getirdiği nurun ziyasıyla bin üç yüz sene ışıklanmış ve beşerin nuranî kısmı ve ehl-i imanı mütemadiyen günde beş defa onunla tecdid-i biat edip ona dua-yı rahmet ve saadet edip ona medih ve muhabbet etmiş olan Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm ile konuşacak ve konuşmuş; ve resul yapacak ve yapmış; ve sair nev-i beşere rehber yapacak ve yapmıştır.
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

Aleyhissalâtü Vesselâm : Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun
dâvâ-yı nübüvvet : peygamberlik dâvâsı
dua-yı rahmet ve saadet : rahmet, mutluluk ve huzur duâsı
ehl-i iman : iman etmiş, inanmış olanlar
ehl-i tahkik : gerçeği delilleriyle bilen âlimler
etbâ : tabi olanlar
Hâlık-ı Kâinat : evreni ve bütün varlıkları yaratan Allah
heyet-i mecmua : genel yapı
hums : beşte bir
iktidâ : uyma, tabi olma
isnad etme : dayandırma
istidad : yetenek, kabiliyet
ittifak : birleşme
kàbil-i hitap : muhatab olabilen, hitaba lâyık
kâfir : Allah'ı veya Onun kesin olarak emrettiği şeylerden herhangi birini inkâr eden kimse
Kur’ân-ı Azîmüşşan : şan ve şerefi yüce olan Kur’ân
Kur’ân-ı Hakîm : her âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân
medih : övgü
mu’cizât : mu’cizeler
mu’cizât-ı Ahmediye : Peygamber Efendimizin (a.s.m.) gösterdiği mu’cizeler
mu’cizat-ı bâhire : ap açık mu’cizeler
mu’cize : Allah’ın izniyle peygamberler tarafından ortaya konulup bir benzerini yapmakta başkalarını aciz ve hayrette bırakan olağanüstü hal ve hareket
muannid : inatçı, inanmamakta direnen
muktedâ : kendisine uyulan, imam
nısf-ı arz : yeryüzünün yarısı
Resul-i Ekrem : Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed
tecdid-i biat : söz ve bağlılığı yenileme
tevatür : yalan üzerine birleşmeleri mümkün olmayan bir topluluk tarafından bir hadîs-i şerifin aktarılması
cemiyetli : kapsamlı, geniş
cihet : taraf, yön
delâil-i kat’iye : kesin, şüphesiz deliller
hakikat : gerçek, esas
hikmet : herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması
ilâ âhir : sonuna kadar
irade : dileme, tercih
kâinat : evren, bütün yaratılmışlar
küllî : büyük, kapsamlı, geniş
lem’a : parıltı
mu’cizât-ı Ahmediye : Hz. Muham-med’in mu’cizeleri
Mutasarrıf : sonsuz tasarruf hakkı olan, mülkünde dilediği gibi tasarruf eden, her işi kendi istek ve kurallarına göre idare eden Allah
nev : tür, çeşit
nübüvvet-i Muhammediye : Hz. Muhammed’in peygamberliği
nükte : ince anlamlı söz
risalet-i Ahmediye : Hz. Muhammed'in peygamberliği
şuur : bilinç, anlayış, idrak
tedvir : çekip çevirme, idare etme
terbiye : belli bir amaca erişecek şekilde geliştirme, olgunluğa kavuşturma
tetimme : ek, tamamlayıcı not
zîfikir : fikir sahibi, düşünen
zîşuur : şuur sahibi, bilinçli
Yükleniyor...