ÜÇÜNCÜ ESAS: Naklolunan haberler, eğer tevatür suretinde olsa, kat’îdir. Tevatür iki kısımdır: HAŞİYE Biri sarih tevatür, biri mânevî tevatürdür. Mânevî tevatür de iki kısımdır. Biri sükûtîdir. Yani, sükût ile kabul gösterilmiş. Meselâ, bir cemaat içinde bir adam, o cemaatin nazarı altında bir hâdiseyi haber verse, cemaat onu tekzip etmezse, sükûtla mukabele etse, kabul etmiş gibi olur. Hususan, haber verdiği hâdisede cemaat onunla alâkadar olsa, hem tenkide müheyyâ ve hatayı kabul etmez ve yalanı çok çirkin görür bir cemaat olsa, elbette onun sükûtu o hâdisenin vukuuna kuvvetli delâlet eder.

İkinci kısım tevatür-ü mânevî şudur ki: Bir hâdisenin vukuuna, meselâ “Bir kıyye taam, iki yüz adamı tok etmiş” denilse, fakat onu haber verenler ayrı ayrı surette haber veriyor. Biri bir çeşit, biri başka bir surette, diğeri başka bir şekilde beyan eder. Fakat umumen, aynı hâdisenin vukuuna müttefiktirler. İşte, mutlak hâdisenin vukuu, mütevatir-i bilmânâdır, kat’îdir. İhtilâf-ı suret ise zarar vermez.

Hem bazan olur ki, haber-i vahid, bazı şerâit dahilinde tevatür gibi kat’iyeti ifade eder. Hem bazan olur ki, haber-i vahid, haricî emarelerle kat’iyeti ifade eder.

İşte, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmdan bize naklolunan mu’cizâtı ve delâil-i nübüvveti, kısm-ı âzamı tevatürledir: ya sarihî, ya mânevî, ya sükûtî. Ve bir kısmı, çendan haber-i vahidledir. Fakat öyle şerâit dahilinde, nakkad-ı muhaddisîn nazarında kabule şayan olduktan sonra, tevatür gibi kat’iyeti ifade etmek lâzım gelir. Evet, muhaddisînin muhakkikîninden “el-hâfız” tabir ettikleri zâtlar, lâakal yüz bin hadîsi hıfzına almış binler muhakkik muhaddisler, hem elli sene sabah namazını işâ abdestiyle kılan müttakî muhaddisler ve başta Buharî ve Müslim olarak Kütüb-ü Sitte-i Hadîsiye sahipleri olan ilm-i hadîs dâhileri, allâmeleri tashih ve kabul ettikleri haber-i vahid, tevatür kat’iyetinden geri kalmaz.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

HAŞİYE : Şu risalede tevatür lâfzı, Türkçe “şayia” mânâsındaki tevatür değil, belki yakîni ifade eden, yalan ihtimali olmayan kuvvetli ihbardır.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Üçüncü Nükteli İşaret / Sonraki Risale: Beşinci Nükteli İşaret
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

Aleyhissalâtü Vesselâm : Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun
el-hâfız : hadîs ilminde uzman olan ve en az yüz bin hadîs-i şerifi, o hadîsleri aktaranların bilgileriyle beraber ezbere bilen hadîs âlimi
haber-i vahid : bir kişi kanalıyla gelen haber veya hadîs
hadîs : Peygamber Efendimizin (a.s.m.) mübarek söz, fiil ve hareketi veya onun onayladığı başkasına ait söz, iş veya davranış
haricî : dışa ait
ihtilâf-ı suret : şekil farklılığı; aynı hadisenin farklı tarzda nakledilmesi
kıyye : okka, 1.283 grama karşılık gelen ağırlık ölçüsü
mânevî tevatür : yalan üzerine birleşmeleri mümkün olmayan bir topluluğun bir hadîs-i şerifi mânâ yönünden aktarması veya aktarılırken doğruluğunu susmak suretiyle tasdik etmesi
mu’cizât : mu’cizeler; Allah’ın izniyle peygamberler tarafından ortaya konulup bir benzerini yapmakta başkalarını aciz ve hayrette bırakan olağanüstü hal ve hareketler
muhaddisîn : hadîs ilmini bilen, çok sayıda hadîs ezberleyen, yazan veya aktaran hadîs âlimleri
muhakkıkîn : gerçekleri araştıran, hakikatleri delilleriyle bilen âlimler
müheyyâ : hazır
mütevâtir-i bilmânâ : mânâ yönünden tevatür derecesinde olan hadis
müttefik : ittifak eden, birleşen
nakkâd-ı muhaddisîn : hadîsin tahlil ve kritiğinde uzman olan hadîs âlimleri
nakl : bildirme, aktarma
nazar : bakış, görüş
Resul-i Ekrem : Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.)
sarihî (tevatür) : yalan üzerine birleşmeleri mümkün olmayan bir topluluğun bir hadîs-i şerifi, bizzat aynen aktarması
suret : biçim, şekil
sükût : sessiz kalma, susma
sükûtî (tevatür) : yalan üzerine birleşmeleri mümkün olmayan bir topluluğun, aktarılan bir hadîsin doğruluğunu, susmak suretiyle tasdik etmesi
şayan : lâyık, yaraşır
şerâit : şartlar
taam : gıda, yiyecek
tabir etmek : adlandırmak
tekzip : yalanlama
tenkid : eleştiri
tevatür : yalan üzerine birleşmeleri mümkün olmayan bir topluluk tarafından bir hadîs-i şerifin aktarılması
umumen : hepsi, bütünüyle
vuku : gerçekleşme, meydana gelme
Yükleniyor...