Elhasıl: Hayr-ı kesir için şerr-i kalil kabul edilir. Eğer şerr-i kalil olmamak için, hayr-ı kesiri intac eden bir şer, terk edilse, o vakit şerr-i kesir irtikâp edilmiş olur.

Meselâ, cihada asker sevk etmekte, elbette bazı cüz’î ve maddî ve bedenî zarar ve şer olur. Fakat o cihadda hayr-ı kesir var ki, İslâm, küffârın istilâsından kurtulur. Eğer o şerr-i kalil için cihad terk edilse, o vakit hayr-ı kesir gittikten sonra, şerr-i kesir gelir. O ayn-ı zulümdür.

Hem meselâ, kangren olmuş ve kesilmesi lâzım gelen bir parmağın kesilmesi hayırdır, iyidir. Halbuki zâhiren bir şerdir. Parmak kesilmezse el kesilir, şerr-i kesir olur.

İşte, kâinattaki şerlerin, zararların, beliyyelerin ve şeytanların ve muzırların halk ve icadları şer ve çirkin değildir; çünkü çok netâic-i mühimme için halk olunmuşlardır.

Meselâ, melâikelere şeytanlar musallat olmadıkları için, terakkiyatları yoktur; makamları sâbittir, tebeddül etmez. Kezâ, hayvânâtın dahi, şeytanlar musallat olmadıkları için, mertebeleri sabittir, nâkıstır.

Âlem-i insaniyette ise, merâtib-i terakkiyat ve tedenniyat, nihayetsizdir; Nemrutlardan, Firavunlardan tut, tâ sıddıkîn-i evliya ve enbiyaya kadar gayet uzun bir mesafe-i terakki var.

İşte, kömür gibi olan ervâh-ı sâfileyi, elmas gibi olan ervâh-ı âliyeden temyiz ve tefrik için, şeytanların hilkatiyle ve sırr-ı teklif ve ba’s-ı enbiya ile, bir meydan-ı imtihan ve tecrübe ve cihad ve müsabaka açılmış.

Eğer mücahede ve müsabaka olmasaydı, maden-i insaniyetteki elmas ve kömür hükmünde olan istidatlar beraber kalacaktı. Âlâ-yı illiyyîndeki Ebu Bekr-i Sıddık’ın ruhu, esfel-i sâfilîndeki Ebu Cehil’in ruhuyla bir seviyede kalacaktı.

Demek, şeyâtin ve şerlerin yaratılması, büyük ve küllî neticeye baktığı için, icadları şer değil, çirkin değil. Belki, sû-i istimâlâttan ve kesb denilen mübaşeret-i hususiyeden gelen şerler, çirkinlikler, kesb-i insana aittir; icad-ı İlâhiye ait değildir.
Önceki Risale: On Birinci Mektup / Sonraki Risale: On Üçüncü Mektup
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âlâ-yı illiyyîn : yücelerin yücesi
âlem-i insaniyet : insanlık âlemi
ayn-ı zulüm : zulmün tâ kendisi
ba’s-ı enbiya : peygamberlerin gönderilmesi
beliyye : belâ
cihad : savaş, harp
cüz’î : az, küçük
elhasıl : özetle, sonuç olarak
enbiya : peygamberler
ervâh-ı âliye : yüksek ruhlar
ervâh-ı sâfile : alçak ruhlar
esfel-i sâfilîn : aşağıların aşağısı
Firavun : eski Mısır hükümdarlarına verilen unvan
halk : yaratma
hayır : iyilik
hayr-ı kesir : çok hayır, iyilik
hayvânât : hayvanlar
hilkat : yaratılış
icad : var etme, yaratma
icad-ı İlâhî : Allah’ın var etmesi
intac : netice verme
irtikâp etmek : işlemek
istidat : yetenek, kabiliyet
istilâ : işgal
kâinat : evren, yaratılmış herşey
kesb : işleme, yapma
kesb-i insan : insanın bir fiili işlemesi, yapması
kezâ : bunun gibi
küffâr : kâfirler
küllî : kapsamlı
maden-i insaniyet : insanlığın özü
melâike : melekler
merâtib-i terakkiyat ve tedenniyat : yükselme ve alçalma dereceleri
mertebe : derece, makam
mesafe-i terakki : ilerleme, yükselme mesafesi
meydan-ı imtihan : imtihan meydanı, salonu
musallat : sataşma
muzır : zararlı
mübaşeret-i hususiye : özel temas, girişim
mücahede : cihad etme, mücadele
müsabaka : yarış
nâkıs : eksik
netâic-i mühimme : önemli sonuçlar
sevk : gönderme
sıddıkîn-i evliya : Allah dostları arasında sadakatte en ileri olanlar
sırr-ı teklif : insanların Allah tarafından görevlendirilerek dünyaya gönderilmesinin anlamı
sû-i istimâlât : kötü kullanımlar
şer : kötülük
şerr-i kalil : az kötülük
şerr-i kesir : çok kötülük
şeyâtin : şeytanlar
tebeddül etmek : değişmek
tefrik : ayırma
temyiz : ayırd etme
terakkiyat : ilerlemeler
zâhiren : görünüşte
Yükleniyor...