İkinci temsil: Meselâ şu menzilin dört duvarında dört tane endam âyinesi bulunsa, herbir âyine içinde her ne kadar o menzil öteki üç âyineyle beraber irtisam ediyor; fakat herbir âyine kendinin heyetine ve rengine göre eşyayı kendi içinde ihtiva eyler, kendine mahsus misalî bir menzil hükmündedir. İşte, şimdi iki adam o menzile girse, birisi birtek âyineye bakar, der ki: “Herşey bunun içindedir.” Başka âyineleri ve âyinelerin içlerindeki suretleri işittiği vakit, mesmuâtını o tek âyinedeki, iki derece gölge olmuş, hakikati küçülmüş, tagayyür etmiş o âyinenin küçük bir köşesinde tatbik eder. Hem der: “Ben öyle görüyorum, öyle ise hakikat böyledir.”

Diğer adam ona der ki: “Evet, sen görüyorsun, gördüğün haktır. Fakat vâkide ve nefsülemirde hakikatin hakikî sureti öyle değil. Senin dikkat ettiğin âyine gibi daha başka âyineler var; gördüğün kadar küçücük, gölgenin gölgesi değiller.”

İşte, esmâ-i İlâhiyenin herbiri ayrı ayrı birer âyine ister. Hem meselâ Rahmân, Rezzâk, hakikatli, asıl oldukları için, kendilerine lâyık, rızka ve merhamete muhtaç mevcudatı ister. Rahmân, nasıl hakikî bir dünyada rızka muhtaç hakikatli zîruhları ister; Rahîm de, öyle hakikî bir Cenneti ister. Eğer yalnız Mevcud ve Vâcibü’l-Vücud ve Vâhid-i Ehad isimleri hakikî tutulup öteki isimler onların içine gölge olmak haysiyetiyle alınsa, o esmâya karşı bir haksızlık hükmüne geçer.

İşte şu sırdandır ki, cadde-i kübrâ, elbette velâyet-i kübrâ sahipleri olan Sahabe ve asfiya ve Tâbiîn ve Eimme-i Ehl-i Beyt ve eimme-i müçtehidînin caddesidir ki, doğrudan doğruya Kur’ân’ın birinci tabaka şakirtleridir.

سُبْحَانَكَ لاَعِلْمَ لَنَاۤ اِلاَّ مَاعَلَّمْتَنَاۤ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ 1

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Muhakkak ki ilmi ve hikmeti herşeyi kuşatan Sensin.” Bakara Sûresi, 2:32.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: On Yedinci Mektup / Sonraki Risale: On Dokuzuncu Mektup
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

asfiya : Hz. Peygamberin yolundan giden ilim ve takvâ sahibi büyük zâtlar
âyine : ayna
cadde-i kübrâ : büyük ve geniş cadde
Eimme-i Ehl-i Beyt : Hz. Peygamberin neslinden gelen imamlar
eimme-i müçtehidîn : müçtehid imamlar; Kur’ân’dan ve sünnetten yola çıkarak hüküm ortaya koyan imamlar
endam : boy
esmâ : isimler
esmâ-i İlâhiye : Allah’ın isimleri
eşya : varlıklar
hak : doğru, gerçek
hakikat : gerçek mahiyet, asıl, esas
hakikatli : asıl, gerçek
hakikî : gerçek, asıl
heyet : yapı
ihtiva : içine alma
irtisam : resmedilme, görüntü
mahsus : has, özel
menzil : yer, mekân
mesmuât : işitilenler, duyulanlar
Mevcud : gerçek varlık sahibi olan Allah
mevcudat : var edilenler, varlıklar
misalî : görüntüden ibaret
nefsülemir : işin kendisi, aslı
Rahîm : rahmetinin çok özel tecellîleri olan, sonsuz şefkat ve merhamet sahibi Allah
Rahmân : şefkati herşeye kaplayan ve sonsuz şefkatiyle bütün yaratıkların rızkını veren Allah
Rezzâk : bütün varlıkların rızıklarını bol bir şekilde tekrar tekrar veren ve ihtiyaçlarını karşılayan Allah
Sahabe : Hz. Peygamberi (a.s.m.) dünya gözüyle gören ve onun yolundan giden Müslümanlar
suret : görüntü, şekil, resim
şakirt : talebe, öğrenci
Tâbiîn : Sahabeleri gören Müslümanlar
tagayyür : değişme, başkalaşma
tatbik : uygulama
temsil : analoji; kıyaslama tarzında benzetme
Vâcibü’l-Vücud : varlığı zorunlu olan ve var olmak için hiçbir sebebe ihtiyacı olmayan Allah
Vâhid-i Ehad : birliği herşeyi kapladığı gibi herbir şeyde de ayrı ayrı tecellîleri görülen Allah
vâki : olan, meydana gelen
velâyet-i kübrâ : en büyük velîlik
zîruh : ruh sahibi
Yükleniyor...