İKİNCİ SUALİNİZ: Neden vesika almak için müracaat etmiyorsun?

Elcevap: Şu meselede ben kaderin mahkûmuyum, ehl-i dünyanın mahkûmu değilim. Kadere müracaat ediyorum. Ne vakit izin verirse, rızkımı buradan ne vakit keserse, o vakit giderim. Şu mânânın hakikati şudur ki:

Başa gelen her işte iki sebep var: biri zâhirî, diğeri hakikî. Ehl-i dünya zâhirî bir sebep oldu, beni buraya getirdi. Kader-i İlâhî ise, sebeb-i hakikîdir; beni bu inzivâya mahkûm etti. Sebeb-i zâhîrî zulmetti, sebeb-i hakikî ise adalet etti. Zâhirîsi şöyle düşündü: “Şu adam ziyadesiyle ilme ve dine hizmet eder; belki dünyamıza karışır” ihtimaliyle beni nefyedip üç cihetle katmerli bir zulüm etti. Kader-i İlâhî ise, benim için gördü ki, hakkıyla ve ihlâsla ilme ve dine hizmet edemiyorum; beni bu nefye mahkûm etti. Onların bu katmerli zulmünü muzaaf bir rahmete çevirdi.

Madem ki nefyimde kader hâkimdir ve o kader âdildir; ona müracaat ederim. Zâhîrî sebep ise, zaten bahane nev’inden birşeyleri var. Demek onlara müracaat mânâsızdır. Eğer onların elinde bir hak veya kuvvetli bir esbab bulunsaydı, o vakit onlara karşı da müracaat olunurdu.

Başlarını yesin, dünyalarını tamamen bıraktığım ve ayaklarına dolaşsın, siyasetlerini büs bütün terk ettiğim halde, düşündükleri bahaneler, evhamlar elbette asılsız olduğundan, onlara müracaatla o evhamlara bir hakikat vermek istemiyorum. Eğer uçları ecnebî elinde olan dünya siyasetine karışmak için bir iştiham olsaydı, değil sekiz sene, belki sekiz saat kalmayacak, tereşşuh edecekti, kendini gösterecekti.

Halbuki sekiz senedir birtek gazete okumak arzum olmadı ve okumadım. Dört senedir burada taht-ı nezarette bulunuyorum; hiçbir tereşşuh görülmedi. Demek, Kur’ân-ı Hakîmin hizmetinin bütün siyasetlerin fevkinde bir ulviyeti var ki, çoğu yalancılıktan ibaret olan dünya siyasetine tenezzüle meydan vermiyor.

Adem-i müracaatımın ikinci sebebi şudur ki: Haksızlığı hak zanneden adamlara karşı hak dâvâ etmek, bir nevi haksızlıktır. Bu nevi haksızlığı irtikâp etmek istemem.
Önceki Risale: On İkinci Mektup / Sonraki Risale: On Dördüncü Mektup
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

adem-i müracaat : müracaat etmeme, başvurmama
âdil : adaletli, herşeye hakkını veren
âlem : dünya
cihet : yön, şekil
dâvâ : iddia
ecnebî : yabancı
ehl-i dünya : dünyaya dalıp, âhireti düşünmeyenler
esbab : sebepler
evham : vehimler, şüpheler, kuruntular
fevkinde : üstünde
hak : doğru, gerçek
hakikat : gerçeklik, doğruluk
hakikî : asıl, gerçek
hâkim : hükmeden, yargılayan
ihlâs : samimiyet; ibadet ve davranışlarda sadece Allah rızasını gözetme
inzivâ : yalnız başına bir yere çekilip dünya işleriyle uğraşmama
irtikâp etme : işleme, yapma
iştiha : istek, arzu
kader-i İlâhî : Allah’ın meydana gelecek hadiseleri olmadan önce takdir etmesi, plânlaması
katmerli : kat kat
Kur’ân-ı Hakîm : her âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân
lâkayt : duyarsız, ilgisiz
mahkûm : hüküm giymiş
muzaaf : kat kat
müracaat : başvurma
nefy : sürgün
nev’ : çeşit, tür
rahmet : şefkat, merhamet
safahât : safhalar, gelişmeler
safahât-ı âlem : dünya olayları, dünyadaki gelişmeler
sebeb-i hakikî : asıl, gerçek sebep
sebeb-i zâhîrî : görünürdeki sebep
suret : biçim, şekil
sükût : susma
taht-ı nezaret : gözetim altında, gözaltı
tenezzül : inme, eğilme, alçalma
tereşşuh : sızma, sızıntı
ulviyet : yücelik, yükseklik
zahirî : dış görünüşe ait
ziyade : fazla
Yükleniyor...