Bir ihtiyar hanım gayet sevdiği sevimli birtek çocuğunu sekeratta görüp, dünyada tevehhüm-ü ebediyet hükmünce, gaflet veya dalâlet neticesinde, mevti adem ve firak-ı ebedî tasavvur ettiğinden, yumuşak döşeğine bedel kabrin toprağını düşünüp, gaflet veya dalâlet cihetiyle, Erhamürrâhimînin cennet-i rahmetini, firdevs-i nimetini düşünmediğinden, ne kadar meyusâne bir hüzün ve elem çektiğini kıyas edebilirsin.

Fakat vesile-i saadet-i dâreyn olan iman ve İslâmiyet, mü’mine der ki: Şu sekeratta olan çocuğun Hâlık-ı Rahîmi, onu bu pis dünyadan çıkarıp Cennetine götürecek. Hem sana şefaatçi, hem ebedî bir evlât yapacak. Müfarakat muvakkattir, merak etme. 1 اِنَّا ِللهِ وَاِنَّاۤ اِلَيْهِ رَاجِعُونَ
اَلْحُكْمُ ِلله2 de, sabret.
3اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى
Said Nursî

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Biz Allah’ın kullarıyız; sonunda yine Ona döneceğiz.” Bakara Sûresi, 2:155-156.
2 : “Hüküm Allah’a mahsustur.” Mü’min Sûresi, 40:12.
2 : Bâkî olan sadece Odur.
Önceki Risale: On Altıncı Mektup / Sonraki Risale: On Sekizinci Mektup
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

cennet-i rahmet : rahmet cenneti
cihet : yön, taraf
dalâlet : hak yoldan sapkınlık, inançsızlık
ebedî : sonu olmayan, sonsuz
elem : acı, keder, sıkıntı
Erhamürrâhimîn : merhametlilerin en merhametlisi olan Allah
firdevs-i nimet : nimet cenneti
gaflet : âhirete, Allah’ın emir ve yasaklarına duyarsız davranma hâli, umursamazlık
Hâlık-ı Rahîm : Merhametli Yaratıcı; sonsuz merhamet ve şefkat sahibi olan ve herşeyi yoktan yaratan Allah
meyusâne : ümitsizcesine
mufarakat : ayrılık
muvakkat : geçici
mü’min : iman eden; Allah’a ve Allah’tan gelen her şeye inanan
sekerat : can çekişme anı
şefaatçi : günahların bağışlanması için vesile
tasavvur : düşünme, hayal etme
vesile-i saadet-i dâreyn : iki dünya mutluluğunun vesilesi
Yükleniyor...