DÖRDÜNCÜ NOKTA

Eğer dünya ebedî olsaydı, insan içinde ebedî kalsaydı ve firak ebedî olsaydı, elîmâne teessürat ve meyusâne teellümâtın bir mânâsı olurdu. Fakat madem dünya bir misafirhanedir; vefat eden çocuk nereye gitmişse, siz de, biz de oraya gideceğiz. Ve hem bu vefat ona mahsus değil, umumî bir caddedir. Hem madem müfarakat dahi ebedî değil; ileride hem berzahta, hem Cennette görüşülecektir. 1 اَلْحُكْمُ ِللّٰهِ demeli. “O verdi, o aldı. Elhamdü lillâhi alâ külli hal” deyip sabırla şükretmeli.

BEŞİNCİ NOKTA

Rahmet-i İlâhiyenin en lâtîf, en güzel, en hoş, en şirin cilvelerinden olan şefkat, bir iksir-i nuranîdir, aşktan çok keskindir. Çabuk Cenâb-ı Hakka vüsûle vesile olur. Nasıl aşk-ı mecazî ve aşk-ı dünyevî, pek çok müşkülâtla aşk-ı hakikîye inkılâp eder, Cenâb-ı Hakkı bulur.

Öyle de, şefkat, fakat müşkülâtsız, daha kısa, daha safî bir tarzda, kalbi Cenâb-ı Hakka rapteder.

Gerek peder ve gerek valide, veledini bütün dünya gibi severler. Veledi elinden alındığı vakit, eğer bahtiyar ise, hakikî ehl-i iman ise, dünyadan yüzünü çevirir, Mün’im-i Hakikîyi bulur.

Der ki: “Dünya madem fânidir, değmiyor alâka-i kalbe.” Veledi nereye gitmişse, oraya karşı bir alâka peydâ eder, büyük mânevî bir hal kazanır.

Ehl-i gaflet ve dalâlet, şu beş hakikatteki saadet ve müjdeden mahrumdurlar. Onların hali ne kadar elîm olduğunu şununla kıyas ediniz ki:

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Hüküm Allah’ındır.” Mü’min Sûresi, 40:12.
Önceki Risale: On Altıncı Mektup / Sonraki Risale: On Sekizinci Mektup
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

adem : yokluk
alâka peydâ etmek : ilgi duymak
alâka-i kalb : kalben bağlanma
aşk-ı dünyevî : dünyevî aşk
aşk-ı hakikî : gerçek aşk, Allah aşkı
aşk-ı mecazî : mecazî, gerçek olmayan aşk
bahtiyar : talihli
berzah : kabir âlemi
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan şeref ve yücelik sahibi Allah
cilve : yansıma, görüntü
dalâlet : hak yoldan sapkınlık, inançsızlık
ebedî : sonu olmayan, sonsuz
ehl-i gaflet ve dalâlet : âhirete ve Allah’ın emir ve yasaklarına karşı duyarsız ve hak yoldan sapmış kimseler
ehl-i iman : mü’min; Allah’a ve Allah’tan gelen herşeye inanan kimse
elhamdülillâhi alâ külli hal : her hal ve durumda Allah’a hamd olsun
elîm : acı ve sıkıntı veren
elîmâne : acı çekerek
fâni : gelip geçici
firak : ayrılık
firak-ı ebedî : sonsuz ayrılık
gaflet : âhirete, Allah’ın emir ve yasaklarına duyarsız davranma hâli, umursamazlık
hakikat : gerçek, doğru
hakikî : gerçek
iksir-i nûrânî : nurlu ve çok tesirli ilâç
inkılâp : dönüşme
lâtif : güzel, hoş
mahrum : yoksun
mahsus : has, özel
mevt : ölüm
meyusâne : ümitsizcesine
mufarakat : ayrılık
Mün’im-i Hakikî : gerçek nimet verici; Allah
müşkülât : zorluklar, güçlükler
peder : baba
rahmet-i İlâhiye : İlâhî rahmet; Allah’ın şefkat ve merhameti
raptetmek : bağlamak
saadet : mutluluk
sâfî : saf, içten, samimi
sekerat : can çekişme anı
şefkat : içten ve karşılıksız merhamet, sevgi
teellümât : elemler, acılar
teessürat : üzüntüler
tevehhüm-ü ebediyet : sonsuzluk kuruntusu; sonsuza kadar yaşayacağını sanmak
umumî : genel, herkese ait
valide : anne
veled : evlat, çocuk
vüsûl : kavuşma, erişme
Yükleniyor...