Şimdi, şu hunnes, künnes tabir edilen seyyarelerle şu zeminimizi kâinat fezasında birer gemi, birer tayyare suretinde kemâl-i intizamla döndüren ve seyr ü seyahat ettiren Zâtın haşmet-i rububiyetini ve şâşaa-i saltanat-ı ulûhiyetini güneş gibi parlaklığıyla gösteriyorlar.

Bak bir saltanatın haşmetine ki, gemileri ve tayyareleri içinde öyleleri var ki, bin defa küre-i arz kadar bir cesamette ve bir saniyede sekiz saat mesafeyi kat’ eden sür’attedir. İşte, böyle bir Sultana ubûdiyet ve imanla intisap etmek ve şu dünyada ona misafir olmak ne kadar âli bir saadet, ne derece büyük bir şeref olduğunu kıyas et. Sonra kamere baktım. 1 وَالْقَمَرَ قَدَّرْناَهُ مَنَازِلَ حَتّٰى عَادَ كَالْعُرْجُونِ الْقَدِيمِ âyetinin gayet parlak bir nur-u i’câzı ifade ettiğini gördüm.

Evet, kamerin takdiri ve tedviri ve tedbir ve tenviri ve zemine ve güneşe karşı gayet dakik bir hesapla vaziyetleri o kadar hayretfezâ, o derece harikadır ki, “Onu öyle tanzim eden ve takdir eden bir Kadîre hiçbir şey ağır gelmez; onu öyle yapan herşeyi yapabilir” fikrini, temâşâ eden herbir zîşuura ders verir.

Hem öyle bir tarzda güneşi takip ediyor ki, bir saniye kadar yolunu şaşırmıyor, zerre kadar vazifesinden geri kalmıyor. Dikkatle bakana, 2 سُبْحَانَ مَنْ تَحَيَّرَ فِى صُنْعِهِ الْعُقُولُ dedirtiyor. Hususan Mayıs’ın âhirinde olduğu gibi, bazı vakitte ince hilâl şeklinde Süreyya menziline girdiği vakit, hurma ağacının eğilmiş beyaz bir dalı suretini ve Süreyya bir salkım suretini gösterdiğinden, o yeşil semâ perdesi arkasında, hayale nuranî büyük bir ağacın vücudunu tahayyül ettirir.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Ay’a gelince, onun için de menziller takdir ettik ki, kurumuş hurma dalının ince yay halini alıncaya kadar incelir.” Yâsin Sûresi, 36:39.
2 : “İşlerinde, akılların hayrette kaldığı Zât, her türlü kusurdan münezzehtir.”
Önceki Risale: İkinci Mektup / Sonraki Risale: Dördüncü Mektup
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âhir : son
âli : yüce, yüksek
cesamet : büyüklük
dakik : ince
gayet : son derece
güya : sanki
haşmet : görkem
haşmet-i rububiyet : Rablığın haşmeti; Allah’ın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurmasının görkemi
hayretfezâ : hayrette bırakan, hayranlık uyandıran
hilâl : yay şeklinde görülen yeni ay
hususan : özellikle
intisap : bağlanma, mensup olma
Kadîr : herşeye gücü yeten, herşeyi yapabilen, sonsuz güç ve kudret sahibi Allah
kamer : ay
kat etme : aşma, yol alma
kemâl-i intizam : mükemmel ve kusursuz düzen
küre-i arz : yerküre, dünya
menzil : durak, yer
nuranî : nurlu
nur-u i’câz : mu’cizelik nuru
saadet : mutluluk
saltanat : egemenlik, hâkimiyet
semâ : gök
seyr ü seyahat : seyir, hareket ve yolculuk
Sultan : otorite, kudret, hâkimiyet ve egemenlik sahibi olan Allah
suret : biçim, şekil
sür’at : hız
Süreyya : Ülker yıldızı
şâşaa-i saltanat-ı ulûhiyet : Cenâb-ı Hakkın ilâhlık saltanatının göz alıcı ihtişamı
tahayyül : hayal etme
takdir : Allah’ın ezelî ilmiyle belirlemesi
tanzim : düzenleme, düzene koyma
tayyare : uçak
tedbir : idare etme, ihtiyacını karşılama
tedvir : çekip çevirme, idare etme
temâşâ : seyretme, hoşlanarak bakma
tenvir : nurlandırma, aydınlatma
ubudiyet : kulluk
vücud : varlık
zemin : yer
zerre : atom, en küçük madde parçası
zîşuur : şuur ve bilinç sahibi
Yükleniyor...