Öyle de, insanı, pek çok envâ yerinde bir nev-i câmi halk etmiş. Yani, bütün envâ-ı hayvânâtın muhtelif derecâtı kadar, birtek nevi olan insan ile o vezâifi gördürmek irade etmiş ki, insanların kuvâlarına ve hissiyatlarına fıtraten bir had bırakmamış, fıtrî bir kayıt koymamış, serbest bırakmış. Sair hayvânâtın kuvâları ve hissiyatları mahduttur, fıtrî bir kayıt altındadır. Halbuki insanın her kuvâsı, hadsiz bir mesafede cevelân eder gibi, gayr-ı mütenâhi cânibine gider. Çünkü insan, Hâlık-ı Kâinatın esmâsının nihayetsiz tecellîlerine bir âyine olduğu için, kuvâlarına nihayetsiz bir istidat verilmiş.

Meselâ, insan, hırs ile, bütün dünya ona verilse, هَلْ مِنْ مَزِيدٍ1 diyecek. Hem, hodgâmlığıyla, kendi menfaatine binler adamın zararını kabul eder. Ve hâkezâ, ahlâk-ı seyyiede hadsiz derecede inkişafları olduğu ve Nemrudlar ve Firavunlar derecesine kadar gittikleri ve sıga-i mübalâğa ile “zalûm” olduğu gibi, ahlâk-ı hasenede dahi hadsiz bir terakkiyâta mazhar olur, enbiya ve sıddıkîn derecesine terakki eder.

Hem insan, hayvanların aksine olarak, hayata lâzım herşeye karşı cahildir, herşeyi öğrenmeye mecburdur. Hadsiz eşyaya muhtaç olduğu için, sıga-i mübalâğa ile, “cehûl”dür. Hayvan ise, dünyaya geldiği vakit hem az şeylere muhtaç, hem muhtaç olduğu şeyleri bir iki ayda, belki bir iki günde, bazan bir iki saatte bütün şerâit-i hayatını öğrenir. Güya bir başka âlemde tekemmül etmiş, öyle gelmiş. İnsan ise, bir iki senede ancak ayağa kalkar, on beş senede ancak menfaat ve zararı fark eder. İşte, cehûl mübalâğası buna da işaret eder.

DÖRDÜNCÜ MESELE

جَدِّدُواۤ اِيمَانَكُمْ بِلاَۤ اِلٰهَ اِلاَّ اللّٰهُ 2 ın hikmetini soruyorsunuz. Onun hikmeti çok Sözlerde zikredilmiştir. Bir sırr-ı hikmeti şudur ki:

İnsanın hem şahsı, hem âlemi her zaman teceddüt ettikleri için, her zaman tecdid-i imana muhtaçtır. Zira insanın herbir ferdinin mânen çok efradı var.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Daha var mı?” Kâf Sûresi, 50:30.
2 : “İmanınızı Lâ ilâhe illâllah ile yenileyiniz.” Müsned, 2:359; el-Münzirî, et-Terğîb ve’t-Terhîb, 2:415; Hâkim, el-Müstedrek, 4:256; el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, 1:52.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Üçüncü Mebhas
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

ahlâk-ı hasene : güzel ahlâk
ahlâk-ı seyyie : kötü ahlâk
âyine : ayna
cânib : taraf, yön
cehûl : çok cahil
cevelân etme : dolaşma, hareket etme
derecât : dereceler
enbiya : peygamberler
envâ : türler
envâ-ı hayvânât : hayvan türleri
esmâ : isimler
fıtraten : yaratılış gereği
fıtrî : yaratılışta olan
Firavun : eski Mısır hükümdarlarına verilen unvan
gayr-ı mütenâhi : sınırsız
güya : sanki
had : sınır
hâkezâ : bunun gibi
Hâlık-ı Kâinat : evreni ve bütün varlıkları yaratan Allah
halk etme : yaratma
hayvânât : hayvanlar
hırs : aç gözlülük
hikmet : gaye, maksat
hissiyat : hisler, ince duygular
hodgâm : kendi keyfini düşünen
inkişaf : açığa çıkma
irade : dileme, tercih ve seçim yapma gücü
istidat : yetenek
kuvâ : duygular, hisler
mahdut : sınırlı
mazhar olma : erişme, nail olma
muhtelif : çeşitli
nev-i câmi : pek çok özelliği üzerinde barındıran bir tür
nevi : tür, çeşit
nihayetsiz : sınırsız
sair : diğer
sıddıkîn : daima doğruluk üzere olan ve Allah’a ve peygambere bağlı yaşayan büyük insanlar
sırr-ı hikmet : hikmet sırrı
sıga-i mübalâğa : Arapça dilbilgisinde bir şeyin çokluğunu ve fazlalığını ifade için kullanılan kalıp, kip
şerâit-i hayat : hayatın şartları
tecellî etme : belirme, görünme
tekemmül etme : ilerleme
terakki etme : ilerleme, yükselme
terakkiyât : ilerlemeler
vezâif : vazifeler, görevler
zalûm : çok zâlim
zikretme : anma, belirtme
Yükleniyor...