Ömrünün seneleri adedince, belki günleri adedince, belki saatleri adedince birer ferd-i âhar sayılır. Çünkü, zaman altına girdiği için, o ferd-i vâhid bir model hükmüne geçer, hergün bir ferd-i âhar şeklini giyer.
Hem insanda bu taaddüt ve teceddüt olduğu gibi, tavattun ettiği âlem dahi seyyardır. O gider, başkası yerine gelir. Daima tenevvü ediyor, hergün başka bir âlem kapısını açıyor.
İman ise, hem o şahıstaki her ferdin nur-u hayatıdır, hem girdiği âlemin ziyasıdır. لاَۤ اِلٰهَ اِلاَّ اللّٰهُ 1 ise, o nuru açar bir anahtardır.
Hem insanda madem nefis, hevâ ve vehim ve şeytan hükmediyorlar; çok vakit imanını rencide etmek için, gafletinden istifade ederek, çok hileleri ederler, şüphe ve vesveselerle iman nurunu kaparlar.
Hem zâhir-i şeriate muhalif düşen ve hattâ bazı imamlar nazarında küfür derecesinde tesir eden kelimat ve harekât eksik olmuyor. Onun için, her vakit, her saat, hergün tecdid-i imana bir ihtiyaç vardır.
Sual: Mütekellimîn uleması, âlemi, imkân ve hudûsun ünvan-ı icmâlîsi içinde sarıp zihnen üstüne çıkar, sonra vahdâniyeti ispat ederler.
Ehl-i tasavvufun bir kısmı, tevhid içinde tam huzuru kazanmak için,
لاَ مَشْهُودَ اِلاَّ هُوَ2 deyip kâinatı unutur, nisyan perdesini üstüne çeker, sonra tam huzuru bulur. Ve diğer bir kısmı, hakikî tevhidi ve tam huzuru bulmak için, لاَ مَوْجُودَ اِلاَّ هُوَ 3 diyerek kâinatı hayale sarar, ademe atar, sonra huzur-u tam bulur. Halbuki, sen, bu üç meşrepten hariç bir cadde-i kübrâyı Kur’ân’da gösteriyorsun. Ve onun şiârı olarak, لاَ مَعْبُودَ اِلاَّ هُوَ - لاَ مَقْصُودَ اِلاَّ هُوَ 4 diyorsun. Bu caddenin tevhide dair bir burhanını ve bir muhtasar yolunu icmâlen göster.
Hem insanda bu taaddüt ve teceddüt olduğu gibi, tavattun ettiği âlem dahi seyyardır. O gider, başkası yerine gelir. Daima tenevvü ediyor, hergün başka bir âlem kapısını açıyor.
İman ise, hem o şahıstaki her ferdin nur-u hayatıdır, hem girdiği âlemin ziyasıdır. لاَۤ اِلٰهَ اِلاَّ اللّٰهُ 1 ise, o nuru açar bir anahtardır.
Hem insanda madem nefis, hevâ ve vehim ve şeytan hükmediyorlar; çok vakit imanını rencide etmek için, gafletinden istifade ederek, çok hileleri ederler, şüphe ve vesveselerle iman nurunu kaparlar.
Hem zâhir-i şeriate muhalif düşen ve hattâ bazı imamlar nazarında küfür derecesinde tesir eden kelimat ve harekât eksik olmuyor. Onun için, her vakit, her saat, hergün tecdid-i imana bir ihtiyaç vardır.
Sual: Mütekellimîn uleması, âlemi, imkân ve hudûsun ünvan-ı icmâlîsi içinde sarıp zihnen üstüne çıkar, sonra vahdâniyeti ispat ederler.
Ehl-i tasavvufun bir kısmı, tevhid içinde tam huzuru kazanmak için,
لاَ مَشْهُودَ اِلاَّ هُوَ2 deyip kâinatı unutur, nisyan perdesini üstüne çeker, sonra tam huzuru bulur. Ve diğer bir kısmı, hakikî tevhidi ve tam huzuru bulmak için, لاَ مَوْجُودَ اِلاَّ هُوَ 3 diyerek kâinatı hayale sarar, ademe atar, sonra huzur-u tam bulur. Halbuki, sen, bu üç meşrepten hariç bir cadde-i kübrâyı Kur’ân’da gösteriyorsun. Ve onun şiârı olarak, لاَ مَعْبُودَ اِلاَّ هُوَ - لاَ مَقْصُودَ اِلاَّ هُوَ 4 diyorsun. Bu caddenin tevhide dair bir burhanını ve bir muhtasar yolunu icmâlen göster.
Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:
1 : Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur.
2 : Ondan başka görülen gerçek hiçbir şey yoktur.
3 : Ondan başka hiçbir gerçek varlık yoktur.
4 : Ondan başka mâbud yoktur. Ondan başka maksud yoktur.
2 : Ondan başka görülen gerçek hiçbir şey yoktur.
3 : Ondan başka hiçbir gerçek varlık yoktur.
4 : Ondan başka mâbud yoktur. Ondan başka maksud yoktur.
Önceki Risale: Üçüncü Mebhas