Fakat Peygamberi işiten ve dâvâsını bilen adamlar onu tasdik etmezse, Cenâb-ı Hakkı tanımaz. Onun hakkında yalnız لاَۤ اِلٰهَ اِلاَّ اللّٰهُ kelâmı, sebeb-i necat olan tevhidi ifade edemez.

Çünkü o hal, bir derece medar-ı özür olan cahilâne adem-i kabul değil; belki o kabul-ü ademdir ve o inkârdır. Mu’cizâtıyla, âsârıyla kâinatın medar-ı fahri ve nev-i beşerin medar-ı şerefi olan Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmı inkâr eden adam, elbette hiçbir cihette hiçbir nura mazhar olamaz ve Allah’ı tanımaz. Her ne ise, şimdilik bu kadar yeter.

ALTINCI MESELE

Salisen: “Şeytanla Münazaranamındaki Birinci Mebhastaki, Şeytanın mesleğine ait bazı tabirat çok galiz düşmüş. “Hâşâ, hâşâ” kelimesiyle ve farz-ı muhal suretindeki kayıtlarla tâdil edildiği halde, yine beni titretiyor.

Sonra size gönderilen parçada bazı ufak tâdilât vardı; nüshanızı onunla tashih edebildiniz mi? Fikrinizi tevkil ediyorum; o tabirattan lüzumsuz gördüklerinizi tayyedebilirsiniz.

Aziz kardeşim, o mebhas çok mühimdir. Çünkü ehl-i zındıkanın üstadı Şeytandır. Şeytan ilzam edilmezse, onun mukallitleri kanmazlar. Kur’ân-ı Hakîm, kâfirlerin galiz tabirlerini reddetmek için zikrettiğinden bana bir cesaret verildi ki, bu şeytanî olan mesleğin bütün bütün çürüklüğünü göstermek için, farz-ı muhal suretinde, hizbüşşeytanın efradı mesleklerinin iktizasıyla kabul etmeye mecbur oldukları ve ister istemez mânen meslek diliyle diyecekleri ahmakane tabiratlarını titreyerek istimal ettim.

Fakat o istimal ile, onları kuyu dibine sıkıştırıp, meydanı baştan başa Kur’ân hesabına zaptettik, onların foyalarını meydana çıkardık. Şu muzafferiyete, şu temsil içinde bak:

Meselâ, semâvâta başı temas etmiş pek yüksek bir minare ve o minarenin altında, küre-i arzın merkezine kadar bir kuyu kazılmış farz ediyoruz.

İşte, ezanı umum memlekette umum ahaliye işitilen bir zât, minare başından ta kuyu dibine kadar hangi mevkide bulunduğunu ispat etmek için, iki fırka münakaşa ediyorlar.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Üçüncü Mebhas
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

adem-i kabul : kabul etmeme, bir hükme varmama
ahmakane : ahmakça
Aleyhissalâtü Vesselâm : Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun
âsâr : eserler, neticeler
aziz : çok değerli, yüce
cahilâne : cahilce, bilgisizce
Cenâb-ı Hak : Hakkın tâ kendisi olan şeref ve yücelik sahibi Allah
cihet : yön, taraf
efrad : fertler, bireyler
ehl-i zındıka : dinsizler
farz-ı muhal : olmayacak birşeyi olacakmış gibi düşünme, varsayım
galiz : çirkin
hâşâ : asla, öyle değil
hizbüşşeytan : şeytanın taraftarları
iktiza etme : gerektirme
ilzam etme : susturma
inkâr : inanmama, kabul etmeme
istimal etme : kullanma
kabul-ü adem : yokluğunu iddia etme, inkâr
kâfir : Allah’ı veya Allah’ın bildirdiği kesin olan şeylerden birini inkâr eden kimse
kâinat : evren
kelâm : ifade, söz
Kur’ân-ı Hakîm : her âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân
mânen : mânevî yönden
mazhar olma : erişme, nail olma
mebhas : bahis, konu
medar-ı fahr : övünç kaynağı
medâr-ı özür : mazeret sebebi
medar-ı şeref : şeref sebebi
mu’cizât : Allah’ın izniyle peygamberler tarafından ortaya konulup bir benzerini yapmakta başkalarını aciz ve hayrette bırakan olağanüstü işler
mukallit : taklitçi
muzafferiyet : başarı, zafer
mühim : önemli
münazara : tartışma
nam : ad
nev-i beşer : insanlık türü
nur : aydınlık, ışık
nüsha : kopya
salisen : üçüncü olarak
sebeb-i necat : kurtuluş sebebi
semâvât : gökler
suret : biçim, şekil
şeytanî : şeytana yaraşır, şeytanca
tabir : ifade
tabirat : tabirler, ifadeler
tâdil etmek : düzeltmek, ıslah etmek
tâdilât : düzeltmeler
tasdik etme : doğrulama, onaylama
tashih etme : düzeltme
tayyetme : kaldırma, atlama
temsil : analoji, kıyaslama tarzında benzetme
tevhid : birleme; Allah’ı bir olarak bilme ve ilân etme
tevkil etme : vekâlet verme
üstad : hoca, öğretmen
zaptetmek : ele geçirmek
zikretme : anma
Yükleniyor...