Şimdi ise, en ziyade birbirine muhtaç ve birbirinden mazlum ve birbirinden fakir ve ecnebî tahakkümü altında ezilen anâsır ve kabâil-i İslâmiye içinde, fikr-i milliyetle birbirine yabanî bakmak ve birbirini düşman telâkki etmek öyle bir felâkettir ki, tarif edilmez.

Adeta bir sineğin ısırmaması için, müthiş yılanlara arka çevirip sineğin ısırmasına karşı mukabele etmek gibi bir divanelikle, büyük ejderhalar hükmünde olan Avrupa’nın doymak bilmez hırslarını, pençelerini açtıkları bir zamanda onlara ehemmiyet vermeyip, belki mânen onlara yardım edip, menfi unsuriyet fikriyle şark vilâyetlerindeki vatandaşlara veya cenup tarafındaki dindaşlara adâvet besleyip onlara karşı cephe almak, çok zararları ve mehâlikiyle beraber, o cenup efradları içinde düşman olarak yoktur ki, onlara karşı cephe alınsın.

Cenuptan gelen Kur’ân nuru var; İslâmiyet ziyası gelmiş; o içimizde vardır ve her yerde bulunur. İşte o dindaşlara adâvet ise, dolayısıyla İslâmiyete, Kur’ân’a dokunur. İslâmiyet ve Kur’ân’a karşı adâvet ise, bütün bu vatandaşların hayat-ı dünyeviye ve hayat-ı uhreviyesine bir nevi adâvettir. Hamiyet namına hayat-ı içtimaiyeye hizmet edeyim diye iki hayatın temel taşlarını harap etmek, hamiyet değil, hamâkattir!

DÖRDÜNCÜ MESELE

Müsbet milliyet, hayat-ı içtimaiyenin ihtiyac-ı dahilîsinden ileri geliyor. Teâvüne, tesanüde sebeptir; menfaatli bir kuvvet temin eder, uhuvvet-i İslâmiyeyi daha ziyade teyid edecek bir vasıta olur.

Şu müsbet fikr-i milliyet, İslâmiyete hâdim olmalı, kal’a olmalı, zırhı olmalı; yerine geçmemeli. Çünkü İslâmiyetin verdiği uhuvvet içinde bin uhuvvet var; âlem-i bekàda ve âlem-i berzahta o uhuvvet bâki kalıyor. Onun için, uhuvvet-i milliye ne kadar da kavî olsa, onun bir perdesi hükmüne geçebilir. Yoksa onu onun yerine ikame etmek, aynı kal’anın taşlarını kal’anın içindeki elmas hazinesinin yerine koyup, o elmasları dışarı atmak nev’inden ahmakane bir cinayettir.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: İkinci Mebhas / Sonraki Risale: Dördüncü Mebhas
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

adâvet : düşmanlık
ahmakane : ahmakça
âlem-i bekà : devamlı ve kalıcı âlem, âhiret
âlem-i berzah : dünya ile âhiret arasındaki kabir âlemi
anâsır : unsurlar, milletler
bâki : devamlı ve kalıcı
cenup : güney
divanelik : delilik, akılsızlık
ecnebî : yabancı
efrad : fertler, bireyler
ehemmiyet : değer, önem
ehl-i Kur’ân : Kur’ân’ın yolundan gidenler
fikr-i milliyet : milliyetçilik fikri, düşüncesi
hâdim : hizmetçi
hamâkat : ahmaklık
hamiyet : mukaddes değerleri koruma duygusu ve gayreti
hayat-ı dünyeviye : dünya hayatı
hayat-ı içtimaiye : toplum hayatı
hayat-ı uhreviye : âhiret hayatı
hırs : aç gözlülük
ihtiyac-ı dahilî : iç ihtiyaç
ikame etmek : yerleştirmek
kabâîl-i İslâmiye : Müslüman kabileler
kal’a : kale
kavî : güçlü
Kur’ân-ı Hakîm : her âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân
mânen : mânevî yönden
mehâlik : tehlikeler
menfaat : çıkar, yarar
menfi : olumsuz, negatif
mukabele etme : karşılık verme
müsbet milliyet : olumlu, pozitif milliyet; başkasına düşmanlık beslemeyen milliyetçilik
nam : ad
nevi : tür, çeşit
nur : aydınlık, ışık
şark : doğu
tahakküm : baskı, hükmü altına alma
teâvün : yardımlaşma
telâkki etme : kabul etme
temin etmek : sağlamak
tesanüd : dayanışma
teyid etme : destekleme, kuvvetlendirme
uhuvvet : kardeşlik
uhuvvet-i İslâmiye : millet kardeşliği
uhuvvet-i milliye : millet kardeşliği
unsuriyet : ırkçılık
vilâyet : şehir, il
yabanî : yabancı
ziya : ışık
ziyade : fazla, çok
Yükleniyor...