İşte, o mübarek ihtiyarların vücutlarını istiskal edip ölümlerini arzu etmek ne kadar vicdansızlık ve ne kadar alçaklıktır, bil, ayıl! Evet, hayatını senin hayatına feda edenin zevâl-i hayatını arzu etmek ne kadar çirkin bir zulüm, bir vicdansızlık olduğunu anla!

Ey derd-i maişetle müptelâ olan insan! Bil ki, senin hanendeki bereket direği ve rahmet vesilesi ve musibet dâfiası, hanendeki o istiskal ettiğin ihtiyar veya kör akrabandır. Sakın deme, “Maişetim dardır, idare edemiyorum.” Çünkü onların yüzünden gelen bereket olmasaydı, elbette senin dıyk-ı maişetin daha ziyade olacaktı. Bu hakikati benden inan. Bunun çok kat’î delillerini biliyorum; seni de inandırabilirim. Fakat uzun gitmemek için kısa kesiyorum; şu sözüme kanaat et. Kasem ederim, şu hakikat gayet kat’îdir. Hattâ nefis ve şeytanım dahi buna karşı teslim olmuşlar. Nefsimin inadını kıran ve şeytanımı susturan bir hakikat, sana kanaat vermeli.

Evet, kâinatın şehadetiyle, nihayet derecede Rahmân, Rahîm ve Lâtif ve Kerîm olan Hâlık-ı Zülcelâli ve’l-İkram, çocukları dünyaya gönderdiği vakit, arkalarından rızıklarını gayet lâtif bir surette gönderip ve memeler musluğundan ağızlarına akıttığı gibi, çocuk hükmüne gelen ve çocuklardan daha ziyade merhamete lâyık ve şefkate muhtaç olan ihtiyarların rızıklarını dahi, bereket suretinde gönderir. Onların iaşelerini, tamahkâr ve bahîl insanlara yükletmez.

اِنَّ اللهَ هُوَ الرَّزَّاقُ ذُوالْقُوَّةِ الْمَتِينُ 1

وَكَاَيِّنْ مِنْ دَاۤبَّةٍ لاَ تَحْمِلُ رِزْقَهَاۤ اَللهُ يَرْزُقُهَا وَاِيَّاكُمْ 2

âyetlerinin ifade ettikleri hakikati, bütün zîhayatın envâ-ı mahlûkları lisan-ı hal ile bağırıp o hakikat-i kerîmâneyi söylüyorlar.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Şüphesiz ki rızık veren, mutlak kudret ve kuvvet sahibi olan ancak Allah’tır.” Zâriyat Sûresi, 51:58.
2 : “Yeryüzünde yürüyen ve kendi rızkını yüklenemeyen nice canlının ve sizin rızkınızı Allah verir.” Ankebut Sûresi, 29:60.
Önceki Risale: Yirminci Mektup / Sonraki Risale: Yirmi İkinci Mektup
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

bahîl : cimri
dâfia : def eden, uzaklaştıran
derd-i maişet : geçim derdi, sıkıntısı
dıyk-ı maişet : geçim darlığı
envâ-ı mahlûk : varlık türleri
gayet : son derece
hakikat : gerçek, doğru
hakikat-i kerîmâne : ikram sahibi olana yakışırcasına olan gerçek ve doğru
Hâlık-ı Zülcelâli ve’l-İkram : haşmeti sonsuz, lütuf ve ikramları sınırsız yaratıcı, Allah
hane : ev
iaşe : besleme, yedirip içirme
istiskal etme : ağır bulup hoşlanmama
kâinat : evren, bütün yaratılmışlar
kasem : yemin
kat’î : kesin
Kerîm : sonsuz cömertlik ve ikram sahibi olan Allah
Lâtif : çok lütuf ve ihsanda bulunan ve bütün incelikleri bilen Allah
lâtif : güzel, hoş
lisan-ı hal : hal dili, beden dili
mahlûk : yaratılmış, varlık
maişet : geçim
musibet : belâ, felâket, sıkıntı
mübarek : hayırlı, bereketli
müptelâ : düşkün, tutkun
nefis : insanı eğlenceye, zevkli ve lezzetli şeylere ve bencilliğe sevk eden duygu
nihayet derecede : sonsuz derece
Rahîm : her bir varlığa şefkat ve merhamet gösteren Allah
Rahmân : rahmeti herşeyi kuşatan ve şefkatle bütün yaratıkların rızkını veren Allah
rahmet : şefkat, merhamet
suret : şekil, tarz
şehadet : tanıklık
tamahkâr : açgözlü
zevâl-i hayat : hayatın bitmesi, ölüm
zîhayat : canlı
ziyade : çok, fazla
Yükleniyor...