Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan,

وَمِنْ اٰيَاتِهِ خَلْقُ السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضِ وَاخْتِلاَفُ اَلْسِنَتِكُمْ وَاَلْوَانِكُمْ 1

وَالسَّمٰوَاتُ مَطْوِيَّاتٌ بِيَمِينِهِ 2

يَخْلُقُكُمْ فِى بُطُونِ اُمَّهَاتِكُمْ خَلْقًا مِنْ بَعْدِ خَلْقٍ فِى ظُلُمَاتٍ ثَلاَثٍ 3

خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضَ فِى سِتَّةِ اَيَّامٍ 4

يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ 5 لاَيَعْزُبُ عَنْهُ مِثْقَالُ ذَرَّةٍ 6

يُولِجُ الَّيْلَ فِى النَّهَارِ وَيُولِجُ النَّهَارَ فِى الَّيْلِ وَهُوَ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ 7

gibi âyetlerle, o derece harika bir ulviyet-i üslûp ve i’câzkârâne bir cemiyet içinde hallâkıyetin hakikatini hayale tasvir ediyor, gösteriyor ki:

“Sâni-i Âlem olan şu kâinatın ustası, iş başında olarak şems ve kameri hangi çekiçle yerlerine çakıyorsa, aynı çekiçle, aynı anda zerreleri yerlerine, meselâ zîhayatların gözbebeklerinde yerleştiriyor. Semâvâtı hangi ölçüyle, hangi mânevî âletle tertip edip açıyorsa, aynı anda, aynı tertiple gözün perdelerini açar, yapar, tanzim eder, yerleştirir. Hem Sâni-i Zülcelâl, mânevî kudretin hangi mânevî çekiciyle yıldızları göklere çakıyorsa, aynı o mânevî çekiçle, beşerin simasındaki hadsiz alâmet-i farika noktalarını ve zâhirî ve bâtınî duygularını yerlerine nakşediyor” diye ifade eder.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Göklerin ve yerin yaratılışı ile dillerinizin ve renklerinizin farklılığı da Onun âyetlerindendir.” Rum Sûresi, 30:22.
2 : “Gökler Onun kudret elinde dürülmüştür.” Zümer Sûresi, 39:67.
3 : “O sizi, annelerinizin karnında, üç karanlık içinde, bir yaratılıştan diğerine çevirerek yaratıyor.” Zümer Sûresi, 39:6.
4 : “Gökleri ve yeri altı günde yarattı.” A’râf Sûresi, 7:54.
5 : “Allah, kişi ile kalbi arasına girer.” Enfâl Sûresi, 8:24.
6 : “Zerre kadar birşey bile Ondan uzak kalamaz.” Sebe’ Sûresi, 34:3.
7 : “O geceyi gündüze, gündüzü de geceye geçirir. Gönüllerde saklı olanı hakkıyla bilen de Odur.” Hadîd Sûresi, 57:6.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi Sekizinci Mektup / Sonraki Risale: Otuzuncu Mektup
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

beyan etmek : açıklamak, izah etmek
cihet : taraf, yön
hadsiz : sınırsız, sonsuz
hakikat : esas, gerçek
hallâkıyet : yaratıcılık
i’câzkârâne : mu’cizeli bir şekilde, benzerini yapmaktan insanları aciz bırakacak şekilde
ifham etmek : anlatmak, bildirmek
kâinat : evren, yaratılan herşey
kamer : ay
kudret : güç, iktidar
Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyân : açıklamalarıyla benzerini yapmakta akılları âciz bırakan Kur’ân
müşkül : zor
Sâni-i Âlem : bütün varlık âlemini san’atlı bir şekilde yaratan Allah
Sâni-i Zülcelâl : sonsuz haşmet ve yücelik sahibi olan ve her şeyi san’atla yaratan Allah
semâvât : gökler
şems : güneş
tanzim etmek : düzenlemek, düzene koymak
tasvir : resimleme, şekillendirerek anlatma ve ifade etme
ulviyet-i üslûp : üsluptaki güzellik, yücelik
zerre : atom, en küçük madde parçası
zîhayat : hayat sahibi, canlı
Yükleniyor...