İşte bu âlemi bu zulümat içinde gördüğüm anda, kalb ve ruh ve aklımla beraber bütün letâif-i insaniyem, belki bütün zerrât-ı vücudum feryatla ağlamaya hazırken, birden Cenâb-ı Hakkın Âdil ismi Hakîm burcunda, Rahmân ismi Kerîm burcunda, Rahîm ismi Gafûr burcunda (yani mânâsında), Bâis ismi Vâris burcunda, Muhyî ismi Muhsin burcunda, Rab ismi Mâlik burcunda tulû ettiler. O âlem-i insanî içindeki çok âlemleri tenvir ettiler, ışıklandırdılar ve nuranî âhiret âleminden pencereler açıp o karanlıklı insan dünyasına nurlar serptiler.

Sonra muazzam bir perde daha açıldı, âlem-i arz göründü. Felsefenin karanlıklı kavânin-i ilmiyeleri, hayale dehşetli bir âlem gösterdi. Yetmiş defa top güllesinden daha sür’atli bir hareketle, yirmi beş bin sene mesafeyi bir senede devreden ve her vakit dağılmaya ve parçalanmaya müstait ve içi zelzeleli, ihtiyar ve çok yaşlı küre-i arz içinde, âlemin hadsiz fezasında seyahat eden biçare nev-i insan vaziyeti, bana vahşetli bir karanlık içinde göründü. Başım döndü, gözüm karardı.

Birden, Hâlık-ı Arz ve Semâvâtın Kadîr, Alîm, Rab, Allah ve Rabbü’s-Semâvâti ve’l-Arz ve Musahhiru’ş-Şemsi ve’l-Kamer isimleri rahmet, azamet, rububiyet burcunda tulû ettiler. O âlemi öyle nurlandırdılar ki, o hâlette bana küre-i arz gayet muntazam, musahhar, mükemmel, hoş, emniyetli bir seyahat gemisi, tenezzüh ve keyif ve ticaret için müheyyâ edilmiş bir şekilde gördüm.

Elhasıl: Bin bir ism-i İlâhînin, kâinata müteveccih olan o esmâdan herbiri bir âlemi ve o âlem içindeki âlemleri tenvir eden bir güneş hükmünde ve sırr-ı ehadiyet cihetiyle, herbir ismin cilvesi içinde sair isimlerin cilveleri dahi bir derece görünüyordu. Sonra, kalb her zulümat arkasında ayrı ayrı bir nuru gördüğü için, seyahate iştihası açılıyordu. Hayale binip semâya çıkmak istedi.

O vakit gayet geniş bir perde daha açıldı; kalb semâvat âlemine girdi. Gördü ki, o nuranî, tebessüm eden suretinde görülen yıldızlar, küre-i arzdan daha büyük ve ondan daha sür’atli bir surette birbiri içinde geziyorlar, dönüyorlar.

Bir dakika birisi yolunu şaşırtsa, başkasıyla müsademe edecek; öyle bir patlak verecek ki, kâinatın ödü patlayıp âlemi dağıtacak. Nur değil, ateş saçarlar; tebessümle değil, vahşetle bana baktılar. Hadsiz büyük, geniş, hâli, boş, dehşet, hayret zulümatı içinde semâvâtı gördüm. Geldiğime bin pişman oldum.
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

Âdil : adaletle iş gören, sonsuz adalet sahibi Allah
âlem-i arz : dünya âlemi
âlem-i insan : insan âlemi
Alîm : her şeyi hakkıyla bilen, ilmi herşeyi kuşatan, sonsuz ilim sahibi Allah
azamet : büyüklük, yücelik
Bâis : yeniden yaratan, ölülerin tekrar dirilten Allah
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan şeref ve yücelik sahibi Allah
cilve : görünme, yansıma
esmâ : Allah’ın isimleri
feza : uzay
Gafûr : günahları çok çok bağışlayan Allah
gayet : çok
hadsiz : sınırsız, sonsuz
Hakîm : herşeyi bir maksat ve gayeye uygun olarak faydalı ve yerli yerinde yaratan, hikmet sahibi Allah
hâlet : durum, hâl
Hâlık-ı Arz ve Semavat : gökleri ve yeri yaratan Allah
ism-i İlâhî : Allah’ın ismi
iştiha : arzu, istek
Kadîr : herşeye gücü yeten, herşeyi yapabilen, sonsuz güç ve kudret sahibi Allah
kâinat : evren, yaratılan herşey
kavânîn-i ilmiye : ilmî kanunlar, prensipler
Kerîm : cömertlik ve ikram sahibi olan Allah
küre-i arz : yerküre, dünya
Mâlik : herşeyin hakiki sahibi olan Allah
muazzam : azametli, çok büyük
Muhsin : yarattıklarına bağış ve iyiliklerde bulunan Allah
Muhyî : bütün canlılara hayat veren Allah
muntazam : düzenli, intizamlı
musahhar : emir altına girmiş, boyun eğmiş
Musahhırü’ş-Şemsi ve’l-Kamer : güneş ve ayı emri altında tutan ve onları hizmetimize veren Allah
müheyyâ edilmek : hazırlanmak
mükemmel : noksansız, kusursuz
müstaid : hazır
müteveccih : yönelik, yönelmiş
nev-i insan : insan türü, insanlık
nuranî : nurdan yaratılmış
Rab : herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye eden ve idaresi ve hakimiyeti altında bulunduran Allah
Rabbü’s-Semâvâti ve’l-Arz : göklerin ve yerin Rabbi
Rahîm : rahmeti herbir varlıkta tecelli, sonsuz şefkat ve merhamet sahibi Allah
Rahmân : rahmeti bütün varlıkları kaplayan sonsuz şefkat ve merhamet sahibi Allah
rahmet : merhamet, ihsan, bağış
rububiyet : rablık
sair : diğer, başka
sırr-ı ehadiyet : ehadiyet sırrı; Allah’ın birliğinin ve isimlerinin herbir varlıkta ayrı ayrı tecellî etmesinin sırrı
tenezzüh : gezinti, seyir
tenvir : aydınlatma, nurlandırma
tulû etmek : doğmak, görünmek, belirmek
Vâris : herşeyin gerçek sahibi ve vârisi olan ve herşeyin mülkünü elinde tutan Allah
zulümât : karanlıklar
Yükleniyor...