Halbuki, iftar vaktinde, o kuru ekmek, bir mü’minin nazarında çok kıymettar bir nimet-i İlâhiye olduğuna kuvve-i zâikaşehadet eder. Padişahtan tâ en fukaraya kadar herkes, Ramazan-ı Şerifte o nimetlerin kıymetlerini anlamakla bir şükr-ü mânevîye mazhar olur.

Hem gündüzdeki yemekten memnûiyeti cihetiyle, “O nimetler benim mülküm değil. Ben bunların tenâvülünde hür değilim. Demek başkasının malıdır ve in’âmıdır; Onun emrini bekliyorum” diye, nimeti nimet bilir, bir şükr-ü mânevî eder.

İşte, bu suretle oruç çok cihetlerle hakikî vazife-i insaniye olan şükrün anahtarı hükmüne geçer.

ÜÇÜNCÜ NÜKTE

Oruç, hayat-ı içtimaiye-i insaniyeye baktığı cihetle çok hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki:

İnsanlar maişet cihetinde muhtelif bir surette halk edilmişler. Cenâb-ı Hak, o ihtilâfa binaen, zenginleri fukaraların muavenetine davet ediyor. Halbuki, zenginler fukaranın acınacak acı hallerini ve açlıklarını, oruçtaki açlıkla tam hissedebilirler. Eğer oruç olmazsa, nefisperest çok zenginler bulunabilir ki, açlık ve fakirlik ne kadar elîm ve onlar şefkate ne kadar muhtaç olduğunu idrak edemez. Bu cihette insaniyetteki hemcinsine şefkat ise, şükr-ü hakikînin bir esasıdır. Hangi fert olursa olsun, kendinden bir cihette daha fakiri bulabilir; ona karşı şefkate mükelleftir. Eğer nefsine açlık çektirmek mecburiyeti olmazsa, şefkat vasıtasıyla muavenete mükellef olduğu ihsanı ve yardımı yapamaz, yapsa da tam olamaz. Çünkü, hakikî o hâleti kendi nefsinde hissetmiyor.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

binaen : dayanarak
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan şeref ve yücelik sahibi Allah
cihet : taraf, yön
elîm : acı ve sıkıntı veren
fıtrî : doğal, yaratılıştan gelen
fukara : fakirler, yoksullar
hâlet : durum, hâl
halk etme : yaratma
hayat-ı içtimaiye-i insaniye : insanlığın toplumsal hayatı
hikmet : fayda
hususan : özellikle
idrak : anlayış, kavrayış
ihsan : bağış, ikram, lütuf
ihtilâf : anlaşmazlık, uyuşmazlık
iktidar : güç, kuvvet, idare gücü
in’am : nimetlendirmeler
keyfemâyeşâ : kendi keyfince, keyfi nasıl isterse, başıboş
kıymettar : kıymetli
kuvve-i zâika : tad alma duyusu
maişet : geçim, yaşayış
mazhar : erişme, nail olma
mecburiyet : zorunluluk
memnûiyet : yasaklanmış olmak, men edilmek
mevhum : gerçekte olmadığı halde var sayılan
muavenet : yardım
muhtelif : çeşitli
mükellef : yükümlü
nefisperest : nefsin arzu ve isteklerine çok düşkün olan
nefs : kişinin kendisi
nimet-i İlâhiye : Allah’ın nimeti
nükte : ince ve anlamlı söz
Ramazan-ı Şerif : şerefli Ramazan ayı
rububiyet : Rablık; Allah’ın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurması
suret : biçim, görünüş
şefkat : acıma, merhamet
şehadet : şahidlik, tanıklık
şükr-ü hakîki : gerçek şükür
şükr-ü mânevî : mânevî şükür
telâkki : anlama, kabul etme
tenâvül : yemek veya içmek
terbiye : belli bir amaca erişecek şekilde geliştirme, olgunlaştırma
vazife-i insaniye : insanlık görevi
Yükleniyor...